Rahman olan, Rahim olan, Hadi olan, Bedi olan, Reşid olan, Vedud olan Yüce Allah (c.c.)’ın isimleriyle başlayalım inşallah… Dostlarım gelin sizinle beraber bir yolculuk yapalım. Hani hesapta olmayan, hep ertelediğimiz ölüm!.. Merhum Gönenli Mehmet Efendi’nin buyurduğu gibi “Saatin zinciri bitince eylemez tık tık, Vakt-i merhûnu gelince ruha derler çık çık. Hakk’a kulluk eyle zira, Ahirette dinlemezler hınk mınk…” saat gibi çalışan ömrümüzü şöyle bi kolumuzda çalışan saatin saniyelerine kıyaysa dikkat edersek her saniye ömrümüzün tükendiğini, evimizin duvarında asılı bulunan Diyanet, Hicret, Türkiye, Fazilet takvimlerin yapraklarına baktığımızda ömrümüzden bir günün daha geçtiğini ve bir gün daha yaşlandığımızı ve bir gün daha sevenlerimizden ayrı kalacağımıza doğru gittiğimizi görüyoruz. Aslında koparılan bir günlük yaprak takvimden değil hal ya inanın ki farkında olmadan ömrümüzden bir günün sona erdiğini görüyoruz. Yani hepimiz bu akışın içindeyiz âlimlerde, zalimlerde, velilerde delilerde, Salihlerde, günahkârlarda bu akışın içindedirler. Vesselam.
Ehli Sünnet’in görüşüne göre ölüm bir yokluk değil, ancak dünyanın maddi ve dar kayıtlarından kurtulup daha geniş bir âleme yolculuğun ilk basamağı veya bir hal değiştirmesinden ibarettir. Ruh cesetten ayrıldıktan sonra ya azaba ya da nimete kavuşmak üzere baki kalır. Ölüm dar-ı dünyadan daha geniş bir âleme göç veya sevgiliye sevdiklerine Hz. Mevlana’nın “Şeb-i Arûz” yani “ölüm günüm, düğün günümdür” tabirini kullandığı vuslat günü bundan dolayı olsa gerek… Efendimiz (s.a.v.)’in ifadeleriyle; “Dünyada bir garip yahut bir yolcu gibi ol, nefsini kabir ehlinden say nasihatini ve benim dünya ile ne alâkam olabilir ki? Şu yeryüzündeki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden yolcunun haline benzer.” buyurarak Fani hayat ile baki hayatı bizlere irad etmektedir. Yüce Rabbimiz (c.c.)’de “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecek. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildi.” (Âl-i İmrân 3/185 s.74)
İnsanlar ve cinler için bir imtihan mekânı olarak yaratılan bu dünya, ilahi hikmet ve kudret nakışlarının, kudret dolu bir sevgisidir. İnsan Hakk’a ve hakikate ram olacak bir kıvamda yaratıldığında, özü itibariyle meçhule rıza göstermez. Daima maluma koşar. Çünkü Yüce Rabbimiz (c.c.), “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak.” (Rahman 55/26.s.532) fermanıyla Divan Edebiyatı şairlerinden baki'nin “Huma Kuşunun Gölgesi” adlı gazelinde yer alan ve yıllardır dilden dile dolaşmış meşhur söz “ Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş…” gerçekten de hoş bir seda bırakarak baki hayata göçebildiysek ahrette keyfimize diyecek yooooooook. Çünkü kurtuluşumuz yok Yüce Rabbimiz (c.c.) bizler için yine “Nerde olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!...” (Nisa 4/78 s.90) ölümün gelip bizleri yakalayacağını beyan buyurmuştur Hz. Allah (c.c.)… Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’de Hz. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur, “Lezzetleri yok eden ölümü çok anın.” buyurarak gerçekten de geldiği zaman ağız tadımızı bozup günlerce bazen de ölünceye kadar o ölüm acısı gönlümüzde kendisini hissettirecektir. Hâlbuki gönlün sadece ve sadece Allah ile olması lazım. Peygamber (s.a.v.)’iz bir gün Hz. Ali (r.a.)’ye ya Ali Allah (c.c.)’ı severmisin? Hz. Ali (r.a.) evet Ya Resulallah der. Hz. Peygamber (s.a.v.) beni severmisin? Evet, Ya Resulallah der. Fatıma’yı evet, Ya Resulallah... Hasan ve Hüseyni onları da severim. Efendimiz (s.a.v.) Ya Ali bu kadar sevgiyi bir kalbe nasıl sığdırıyorsun buyurunca Hz. Ali (r.a.) cevap veremeyip üzgünce evine döner. Eşi Hz. Fatıma (r.a.) annemiz (Rabbim annelerimizi Hz. Fatıma’ya komşu kılsın) üzgün olduğunu görünce Ya Ali neden böyle üzgünsün dediğinde Hz. Ali (r.a.) durumu anlatır. Hz. Fatıma (r.a.) Efendimize git şöyle cevap ver. Allah (c.c.)’ı sevmem imanımdan dolayıdır. Resulü sevmem gönlümden dolayıdır. Beni sevnem nefsinden dolayıdır. Hasan ve Hüseyni sevmem babalığımdan dolayıdır. Hz. Ali (r.a.) gidip efendimiz (s.a.v)’e aynı şeyleri anlatınca; Efendimiz (s.a.v.) Ya Ali bu meyve sanki Peygamber ağacından alınmıştır buyurunca Hz. Ali (r.a.) sevinçle evine döner. (Ruhul Furkan C.1.s.305)
Dolayısıyla ölüme hazırlıklı olarak yaşamalıyız. Ölüm genç veya yaşlı ayrımı yapmadan bir anda gelebilir. Evine, yatına, katına, eşine, oğluna, kızına, annene, babana… Ve dostlarını üzülen, düşmanlarını sevindiren vefatını ilan etmek için minarelerden rahmet af ve mağfiret dileyen, hüzün verici bir makam “SABA” makamında “Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Rasulallah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Habiballah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn râciûne…” davudi nidayla ismini duyan veya tanıyan eş dost akraba bu dünyada iyi veya kötü günler geçirmiş dostlarımızın son vefa borcunu yerine getirmek üzere cenaze merasimine, en önemlisi de cenaze namazına iştirak etmek için bir çağrıyla ölümü hatırlatır insana, yüzümüzde hüzün, gözümüzden damla damla yaşlar dökülmeye başlar sağanak yağmur gibi… Hele bu aileden sevilen biriyse. Gerisini sen düşün… Derken alırlar seni koca paltoluların ağırlandıkları gibi tek kişilik odaya. Hani adettendir ya cesedin şişmemesi için üzerine bir de metal bıçak veya kaşık bırakırlar... Ve seni o çok sevdiğin sıcak yatağından alıp buz gibi bir mekân olan Morg odasına… Sevdiklerin varsa zengin biriysen her taraftan ağlayanların başına üşüşürler. Beyaz kefenin en yakının tarafından hoca efendiye iğnesiz, ipliksiz, makinesiz terzilik görevini yapmak üzere veriler, bir, üç, beş parçadan müteşekkil bedenine sarılmak üzere biçilir kefenin... bu arada ibadetsiz, itaatsiz, namazsız, oruçsuz olarak öldüysen değişen cesedini görenler fenalık geçirmeye başlarlar… Sen serin ve buz gibi morgda bir kişilik yeri işgal ederken, dostların sevenlerin, sana kızdıkları için bir kürek toprak sanki yüzüne atar gibi kabrine toprak atmak üzere gelenler boyuna göre küçük veya büyük ebedi olarak yatağın yani kabrin “Çıkmışsa ilahi emir bahane bol, toprakta başlar toprakta biter yol.” Yazılı olan mezar taşında, çoktan hazırlanmış… Evinde oturduğun koltuğundan, sıcak yatağından tüyleri diken diken eden yerlerden alıp götürürken korku salacak evdekilerini, sevenlerini, anneni, babanı, kardeşlerini, eşini vs. vs. vs… Rahmetli bu koltuk da oturur, bu masada yemek yer ve bu yatak da yatıverirdi hüzünlü gözyaşlarıyla birlikte…
Yusuf ÇAKICI
Yalıhüyük / KONYA
1- Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meal Prof. Dr. Ali ÖZEK, Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Doç. Dr. Ali TURGUT, Doç. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, Doç. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ Doç. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ; Âl-i İmrân 3/185 s.74.
2- Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meal Prof. Dr. Ali ÖZEK, Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Doç. Dr. Ali TURGUT, Doç. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, Doç. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ Doç. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ; Rahman 55/26.s.532.
Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meal Prof. Dr. Ali ÖZEK, Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Doç. Dr. Ali TURGUT, Doç. Dr. Mustafa ÇAĞRICI, Doç. Dr. İbrahim Kâfi DÖNMEZ Doç. Dr. Sadreddin GÜMÜŞ; Nisa 4/78 s.90.
3- Ruhul Furkan C.1. s. 305.