Yaş, 63 oldu, yaşadığım kadar daha yaşayamam herhâlde.
Gönüller Sultanı Hz. Muhammed (sav) bu yaşta "Yüce Dost"a yükseldi.
Hoca Ahmet Yesevî, 63.'nde yer altında kazdırdığı bir hücrede yaşamaya başladı. Seyyid Ahmet Yesevî, Efendimiz bu dünyayı 63 yıl gördü diyerek ömrünün kalanını yer altındaki hücresinde geçirmiş.
Aziz şair Mehmet Akif, 63 yaşında iken ağır bir hastalığa tutulmuş, Peygamberimizin (sav) hayata veda ettiği yaşta öleceği için çok sevinmiş.
Altmış üçe adım atınca ötelere giden yol daha net göründü ve yol düşünceleri ağır basmaya başladı.
Şefaat-i Nebiye (sav) vesile olur ümidiyle Gönüller Sultanı Hz. Muhammed'in (sav) hayatını yazmaya başladım. Ramazan ayını onun hayatını yaşadığı topraklarda geçirdim, umre yaptım, Kâbe, Mescid-i Nebevî, Taif, Halime-i Sa'diye yurdu ziyaretleri gerçekleştirmek nasip oldu, elhamdülillah.
Lise yıllarımdan itibaren Risale-i Nur okumaya, şuurlu bir Müslüman olarak İslam'ı yaşama ve insanımıza anlatma ideali taşımaya başladım. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okurken bir grup idealist arkadaşla memleket meselelerini konuşuyorduk.
Bir arkadaş şu soruyu ortaya attı:
"1924'te hilafetin kaldırıldı, Anayasa'dan "Bu milletin dini, din-i İslam'dır." hükmü çıkarıldı, İslam sosyal hayattan uzaklaştırıldı. Dinin yeniden hayatımıza dönmesi için öncelikle neler yapılmalı?"
Üç tespitte bulunmuştuk: 1. Robert Koleji gibi bir kolej açmalı. İşe eğitimden başlamalı, eğitim çok önemli. Gönüller Sultanı (sav), ben sadece öğretmen olarak gönderildim, buyurur. 23 sene öğretmenlik yaptı, puta tapan bir toplumu Müslümanlaştırdı.
2. Medya önemli, Cumhuriyet gibi bir gazete çıkarılmalı. 1970'li yıllarda Cumhuriyet bize Türkiye'ye komunizmi getirecek bir mevkute gibi görünürdü, şimdilerde kapitalistler satın aldı.
3. İlim adamı yetiştirmeli. O zaman Prof. Saffet Solak İzmir Komunizmle Mücadele Derneği başkanıydı ve zaman zaman sosyal konularda demeçler verirdi. Bugün gazetesini çıkaran Şevket Eygi Bey, onun açıklamalarını manşet yapardı. İslamî şuur taşıyan ilim adamı sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Hiç değilse on profesörümüz olmalı, derdik.
Birisi bize, cumhurbaşkanı, başbakan, İstanbul belediye başkanı namaz kılan, İslamî şuura sahip biri olacak dese inanılması zor bir masal olarak görürdük.
Üstat Bediüzzaman, zaman gelecek Kuru'an tefsiri olan Risale-i Nurlar radyolardan okunacak, demiş. Acaba o zamanı görecek miyiz, derdik.
O günden bugüne Müslümanlar şuur kazandı. Nice özel okullar açıldı. Trajı Cumhuriyet'i aşan gazeteler çıkardılar, İslamî şuura sahip profesörlerimizi saymak mümkün değil, elhamdülillah.
Kur'an, Risale-i Nurlar ve dini kitaplar radyolarda, televizyonlarda okunuyor, gazetelerde tefrika ediliyor.
1970'lerde hayalini bile imkânsız gördüğümüz şeyler bugünlerde gerçekleşti. İstanbul Belediye Başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanlarımız beş vakit namazını kılan şuurlu Müslümanlar... Mahalle arkadaşım Recep Tayyip Erdoğan önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı oldu. Köşkte içkili bayram kutulamaları yerine, Kur'an okunarak başlayan tören icra ettirdi. Bugünleri gösteren Rabbime sonsuz şükürler olsun.
Türkiye mecrasına döndü. Çoğunluk, azgın azınlığın "laik tahakküm"ünden kurtuldu.
Üniversite yıllarımda efsane hoca Prof. Mehmet Kaplan'ı dinleyerek edebiyatçı olmaya karar vermiştim. Bir defasında merak saikasıyla Reşat Nuri'nin eselerini saymış, 49 kitaba imza attığını görmüştüm.
Gönüller Sultanı Hz. Muhammed (sav) benim ellinci kitabım olacak inşallah. Rabbim lûtfetti, Reşat Nuri'yi geçtim, Fransız Honore de Balzac'ı geçmek istiyorum.
Rahmetli Tarık Buğra'ya imrenmiştim. Hafta bir gün Tercüman'da fıkra yazar, sair zamanlar roman, hikâye, tiyatro eserleri kaleme alırdı. Onun gibi bir edebiyatçı olmayı hedeflemiştim. Bugüne kadar 20 roman, 4 hikâye, iki şiir güldestesi, 21 eğitim ve fikir kitabı neşrettim. 1993'ten beri haftalık olarak Akit'te yazmaya başladım ve aksatmadan yazmaya çalışıyorum.
1988 yılında edebiyat kitabı yazarı Özcan Ünlü, Edirnekapı Kütüphanesinde, liseler arası münazara yarışması finaline katılmış, kazanan okula ödül vermiş ve program sonunda kendisine çiçek takdim edilmişti. Bir edebiyat öğretmeni olarak adama imrenmiştim. 1999-2009 yılları arasında bütün liselerde okutulan lise edebiyat kitapları yazmayı Rabbim nasip etti.
Bir ramazan gecesi sahurdan sonra Kasımpaşa'daki evin balkonuna oturmuş, sabah ezanını bekliyordum. İçimden, bu saat duaların kabul olduğu vakittir, Allah ne isteyeyim diye geçirdim. Bir mesleğim vardı, evlenmiştim, cennet kokulu bir çocuğum vardı. Bir de hacca gidebilsem... Tek öğretmenlik maaşıyla kıt kanaat geçiniyordum. Hacca gitmek imkânsız gibi bir şeydi. O sene Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavları kazanarak Almanya'ya gittim, iki defa hacca, bir defa umreye gittim, elhamdülillah. Yüce Rabbim, gidenlere tekrar, gidemeyen her Müslüman kardeşime nasip etsin!
Son ramazan umresi çok feyizli geçti. Bazı intibalarımı bu köşede yazdım. Kâbe ve Mescid-i Nebevî'de Müslümanların çok farklı şekillerde ibadet ettiklerini gördüm. Mesela, teravih kılarken Kur'an'ı açıp imamın okuduğu sayfaları takip eden cemaat vardı. Bu durum beni Müslümanların farklı ibadet ve dualarını; farklı mezhep ve meşrepleri hoş görme anlayışına götürdü.
63 yaş siyasi ve dünyevî hırslarımın büyük bir kısmını alıp götürdü. Dinimi daha iyi anlamalı, yaşamalı ve anlatmayım düşüncesine geldim. Şuurlu bir Müslüman olarak gerçekleşmesini istediğim önemli şeyler var: İslam sokağa hâkim olmalı, ittihad-ı İslam gerçekleşmeli.
Fakat öncelikle bizi "mutaassıp laiklerin zulmünden" kurtaran Yüce Allah'a şükürler olsun. 63 senede sayısız nimete mazhar oldum, Yüce Allah'ın bunca nimetine nasıl şükredeceğimi bilemiyorum. Biz layık olmak için gayret gösterirsek Rabbim çok daha iyi günler gösterecek, inşallah.