Rahman olan, Rahim olan, Settar olan, Ğaffar olan, Ğani olan, Kerim olan, istediği zaman istediğini verme ve alma gücüne sahip olan yüce Allah (c.c.)’ı zikrederken; bizi ‘İKRA’(Yaratan Rabbinin adıyla oku. İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan…) emri ile kendine muhatap edip, namazı ile huzuruna kabul buyuran, secde ile kendisine yakınlaştıran, dua ile istetip istediğimizi verene binlerce hamdler; salât ve selam gözümün nuru buyurduğu namazı miraçta layık olduğumuz ümmetine hediye getiren Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya olsun… Diyerek 2. Bölüme devam edelim. Hz. Ömer (r.a.) ne diyor. “Ben derdimi, ne dostuma söylerim, ne de düşmanıma! Zira dostum üzülür, düşmanım sevinir. Beni en iyi Rabbim (c.c.) bilir.” Diyerek bağlanıyor Ali İmran suresinin 103. Ayeti kerimesine. Nedir o ayet ne diyor biz Muhammed (s.a.v.) ümmetine… "Hep birlikte Allah'ın ipine kitabına, dinine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz." Abdülkadir Geylani Hz.lerinin dediği gibi “Her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir.” Bizlere o sevgiyi veren yüce dinimiz islam değil barışta, savaşta bile “Yeşillikleri incitmeyin, ağaçları kırmayın!” emreden bir dinin, bir Peygamber’in, iman kardeşlerini kırmak ne kelime, buldozer gibi ezip geçen, hunharca öldüren ümmeti! Olduk derken bu nükteyi anlatmadan geçemeyeceğim şöyle ki; Hz.Süleyman (a.s.) zamanında bir kuş, kanadını bir sofînin kırdığından şikâyet ile Hz.Süleyman (a.s.)’a gelmiş. Hz.Süleyman (a.s.) da o kuşun şikâyetçi olduğu sofiyi huzuruna getirtip sormuş. Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın? Sofi cevap vermiş. Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta gel beni tut, ne istiyorsan yap dedi. Bunun üzerine Hz.Süleyman (a.s.)kuşa hitaben demiş ki bak, bu adam da haklı sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş, Hz.Süleyman (a.s.)’a şöyle cevap vermiş efendim, ben onu sofi kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı o zaman hemen kaçardım. Fakat bundan bana zarar gelmez diye öylece bekledim. Hz.Süleyman (a.s.) bu savunmayı beğenmiş ve kuşu da haklı bulmuş. Kısasın yerine gelmesi için kuş haklı hemen bu sofinin kolunu kırın, diye emretmiş. Kuş o anda efendim, böyle yapmayın! Diye feryat etmeye başlamış. Ne yapayım? Diye sormuş Hz.Süleyman (a.s.) efendim, bunun kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapmaya kalkar bunu duyan Süleyman (a.s.) peki ne yapalım diye sormuş. Kuş şöyle cevap vermiş siz bunu sofi kıyafetinden, libasından sıyırın! Sıyırın ki benim gibi kuşlar aldanmasın! Bir zamanlar cübbe ve kürsülere bulaşan bir zamanların (kürsü şereftir o şerefe nail olanları tenzih ederim.) kürsü merkebi olanların sabahlı akşamlı insanlara arsız yüzsüz yüzüyle bu ümmete beddua edecek kadar alçalanlar türemedi mi? Vatan millet Sakarya diyerek ihanetler türemedi mi? Anne babaları evlatsız, eşleri boynu bükük, evlatları yetim, ocaklarında dert ve kedere sokanlar türemedi mi? Allah ve Resulünden uzak bir hayat, dinden imandan uzak modaperes nesiller türemedi mi? Anne babaya değil ki selam, ‘ÖF’ denmemesi yerine, yüzüne bakmayacak kadar bozuk bir nesil türemedi mi? Diyeceğim sözün bittiği yerdeyiz. Gönül ne kadar çok insan severse, o kadar çok dallanır, budaklanır, yayılır, açılır, genişler. “Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kâinat dinler.” demiş ya Yunus Emre. Sesi kulak duyar, kalbi ise kalp duyar. Kalpten kalbe yol vardır deniliyor ya, kalp insanın kâinatıdır, insan da kâinatın kalbidir. Kâinat bir açılır, ahiret olur; cennet olur, cehennem olur. Cennetin de kalbinde saklı, cehennemin de! Kalbindeki tohumlar filizlenecek, DOLAYISIYLA; YA TUBA AĞACI OLACAK YA DA ZAKKUM ÇALISI!.. Öyleyse gel zıkkımın kökünü kurut, TUBA’yı sula. Dıştan bakanlar çürük görür, içten bakanlar çıkar aynı yumurta gibi ‘Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur; içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar’, zira sahih dönüşümler hep içten gelir. Başkalarının ölümünden beslenenlerin akıbeti, en nihayetinde başkaları tarafından öldürülmektir.” (Asur atasözü) Yaşayanlar için umut her zaman vardır. Ölenler için umut bitmiştir. Ölmeden önce uyandır ya rabbi bizleri. Gelin şu duayla sonlandıralım Ya Rabbi; Bizleri ilimle zenginleştir, yumuşak huylulukla ahlakımı güzelleştir, bizlere takvayı ihsan et! Bizleri bu dünyadan şahadet ve iman ile çıkar! Allah’ım! Tövbe ile kalbimizi yumuşat, onu taş gibi katı kılma!
Allah’ım! Huşu duymayan bir kalpten, ağlamayan gözden, kabul olmayan duadan sana sığınıyoruz kabul ey ya rabbi. Rabbimiz! Yeryüzünde yoksulluktan, çaresiz durumda olan bütün kardeşlerimize yardım elini uzat! Allah’ım! Ölümün şiddetine ve ölüm sekeratına karşı bizlere yardımcı ol! Allah’ım! Küfürden, fakirlikten, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden sana sığınıyoruz kovma kapından. Şüphesiz benim namazım ve ibadetlerim, ölümüm ve dirilişim âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)’a mahsustur. Ya rab imanla yaşamayı, imanla ölmeyi cümlemize nasip eyle ya rabbi. Görüşünceye dek eviniz gül, gönlünüz Gülşen olsun. Hoşça kalın dostça kalalım…
Yusuf ÇAKICI
Yalıhüyük/ KONYA