Yılbaşı gecesi İstanbul’da bir eğlence merkezine yapılan hain saldırı, gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Naçizane, bu memleketin bir ferdi olarak bir kaç kelam da benim etme hakkımın olduğunu düşünüyorum. Herkes; “vatan ve milletin bekasına tesir eder mi, kötü mü tesir eder, iyi mi tesir eder?” kaygısı dahi taşımadan her türlü kelamı ederken, ben de bir Anadolu insanı olarak ve bulunduğum noktadan, yani Anadolu’dan gördüğüm kadarı ile bir kaç kelam edeyim, ne dersiniz?Öncelikle bu saldırı ve benzer saldırılar, ülkemizin birlik ve dirliğine karşı yapılmış, milleti kamplaştırmak amaçlı bir eylemlerdir.
Saldırı öyle sistemli bir şekilde planlanmıştır ki, basit bir mantıkla dahi fark edilebilecek şekilde; "DAEŞ-İŞİD" gibi örgütlere ihale edilmiş bir eylemdir. Bu olayın arkasında, devletler ve devletlerin istihbarat örgütlerinin olduğu da çok açıktır.Anadolu’da yaşayan insanımızın feraseti, bu saldırının devletimizin bekasına, milletimizin birliğine yapıldığını çok iyi bir şekilde görebilmektedir.
Bizler, her zaman olduğu gibi, istihbarat örgütlerinin hazır kıta beklettikleri ve onların kontrolünde olan bazı grupların, bu tür olayların hemen ardından olayı provoke etmek için kullanmakta olduğunu da çok iyi bir şekilde görmekteyiz.
Bu istihbarat örgütleri hazırlamış olduğu projelerle dini cemaatlere; “yılbaşında eğleniyorlardı oh olsun!” dedirterek olayları tetikletirlerken, sahanın karşı tarafında olanlara da; “yaşam tarzımıza müdahale ediliyor” yaygarası yaptırarak, milletimizin birlik ve dirliğini dinamitlemek için kendilerine verilen görevi uygulatma derdindeler.Aynı taktikle Osmanlıyı parçalara ayıran bu yapı, şimdilerde ise, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiş en son olarak da milletimizin bekasına göz dikmiştir.
Bu bir oyundur. Bu oyun milletimizi birbiri ile savaştırma, birbirine düşürme oyunudur. Tarih boyunca içinde her türlü inancı ,her türlü değerini barındırarak insanlara adaleti hakkaniyeti öğreten Anadolu insanının; kardeşliğini, birliğini bozacak bu oyunlara alet olmayalım.Devlet yok olursa biz de onunla birlikte yok oluruz. Biz, birlik içinde hareket etmez isek devletimizin gücü olmaz. Güçsüz kalan devletimiz de kolay lokma olur ve içinde yaşayan bizler de “kuşlara” yem oluruz. Aman ha dikkat!
Seydişehir'de bir kış masalı ...
1986 yılıydı. Bölgeye yağan 80 cm karın ardından başlayan soğuk hava iki ay devam etmiş ve iki ay boyunca çatılardan damla bile su akmamıştı.O tarihte donmadık su saati kalmamış hatta evlerdeki WC' lerde kullanılan su bile donmuştu. Suların donması sonucu da millet, sokak çeşmelerinden su taşımak zorunda kalmıştı. O yıldan bu yana kar kış olmadı değil, oldu ve çok da soğuk günler yaşadık. Seydişehir eksi 25-30 C°yi gördük ama soğuk hava bu kadar uzun sürmedi. Kar yağışı uzun zamandır ülke çapında bu kadar etkili olmadı. Hani derler ya; “eskilerden bir kış oluyor”, aynen öyle oldu. Hülasa, bu yılki kış, tarihe mal olacak bir kış oldu.
Seydişehir de öğrenciler belki tarihinde kar yağışından dolayı ilk defa bu kadar uzun süreli tatil yaptılar. Eskiden öyle kar yağardı ki, düz damlı evlerin üzerindeki karlar kürünür ve sokaklardan insanlar geçemeyecek derecede kar yığınları oluşurdu ve damdan dama atlanırdı. Bu durum, şimdiki nesile bir masal gibi anlatılırdı. Daha doğrusu geçmişte yaşanan bu kış hikayelerini gençler ve çocuklarımız masal gibi dinlerlerdi. Ama bu kış onlar da gördüler ki, o masal gibi dinledikleri hikayeler meğerse gerçekmiş.
Seydişehir ilçe merkezinde belki son yılların en yoğun karı yağdı. Kar kalınlığının bir metreye yaklaştığı ilçe merkezimizde her yer kar yığınlarıyla kapandı. Caddelere sığmaz oldu kar.Çatılar çöktü, küçük araçlar kardan görünmez oldu.
İlk 20 cm karın meydana getirdiği zorluklar için yapılan iyi niyetli eleştirileri yanlış anlayanlar, karla mücadeleden daha çok, kamuoyundaki oluşan algıyla mücadele etmeye başladır.
Bu konu ile alakalı olarak bizim buradan fazla bir şey söylememize gerek yok , kamuoyu her şeyi görüyor biliyor diyor geçiyoruz.
Ha bu arada emeğe saygımız sonsuzdur günlerdir cadde ve sokaklarda gece gündüz demeden kar çalışması yapan emektarlarımızın hepsini selamlıyorum..
İnsanoğlu böyledir işte. Kar yağmasa şikayet eder, yağsa şikayet eder... Nasreddin Hoca yaz gelince; “öf, çok sıcak”, kış gelince de; “öf çok soğuk” dermiş. Bunu duyan halktan birisi de; “ya hu Hoca, yazdan şikayet edersin, kıştan şikayet edersin bu nasıl bir iştir anlamadım” deyince Hoca’da; “iyi de ya ilkbahara ne demeli, ona bir şey diyor muyum?” diyerek gönlündeki mevsimi açıklayıvermiş. Dileğimiz odur ki; “Rabbim rahmetin hayırlısını versin, gazabından korusun.Amin.