Bir millet çocuklarına; saygının, sevginin, iyi ahlaklı olmanın faziletlerinden önce, matematik, fizik, kimya, coğrafya v.s ilimleri öğretmeye çalışıyorsa, insan değil robot yetiştiriyor demektir.
Ders kitaplarından, soru bankalarından başını kaldırıp, etrafında olup bitenleri merak etmeyen, ülkesinin ve insanlığın geleceğinden endişe duymayan nesiller, o ülkeyi ayakta tutan ana direğin çürümekte olduğunun ve çatısının yakın bir zaman içinde çökeceğinin işaretidir.
Ben şahsen, her ders saatinde ilk 5 ya da 10 dakikasında, insana dair konularda eğitim verilmesinden yanayım. Bu konuyu çözdüğümüzde, diğer konularda başarı kendiliğinden gelecektir.
Zaten, ”tembelliğin” ne mene bir hastalık olduğunu öğrenen çocuk, asla dersine çalışmamazlık etmeyecektir.
"Sen de kimsin be adam, ne anlarsın bu işlerden?" diye soran çok bilmişlere ben de; "sen çok biliyorsun da sanki bir halt olmuşsun" diyor ve üzüntülerimle baş başa kalmaya devam ediyorum.
İşte tarihi süreç içinde, "Milli Eğitim" ahvalimiz:
1923-2017 döneminde tam tamına 74 Milli Eğitim Bakanı değişmiş. Tarihimizde en çok bakanın değiştirildiği bakanlık, maalesef Milli Eğitim Bakanlığı olmuş ve her bakan ortalama 1 yıl 2 ay görevde kalabilmiştir. Yani koltuğuna oturmadan kalkmış ve diğeri oturmuş...
Biz çocukken "oturma-kalkma" oyunu oynardık. Milli Eğitim Bakanları da bir nevi "oturma kalkma" oyunu oynamışlar ya da oynattırılmışlar...
Gerçekler acıdır ama söylenmesinde de bir mahsur olmamalı.
İşte "Milli Eğitim" ahvalimiz böyle...