Cumhurbaşkanımızın tahrikleriyle yerli otomobil konusu gündemimize iyice yerleşti. Geçen gün bu milli meselemize el atacak dört firma ismi ve dört babayiğit kamuoyuna tanıtıldı bir toplantıda.
Ortak Girişim Grubu’nda yer alan Türkcell Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça, yerli otomobil projesine önemli katkılarının olacağına inandıklarını dile getirerek, "Türkiye’nin otomobili için yola çıkıyoruz." dedi. Başkanın konu çerçevesinde kullandığı şu cümlesi çok hoşuma gitti doğrusu:“Kader gayrete âşıktır.” İlk defa Diriliş Ertuğrul dizisinde işittiğim bu sözü, ülkemizi özlediğimiz hedeflerine ulaştıracak yeni bir anlayışın parolası gibi düşündüm.
Başkan Ahmet Akça ‘kader’ kavramını Rabbimizin insanlığa hayat kitabı olarak gönderdiği Kur’an-ı Kerim’inde beyan ettiği “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” (İsra 13) Ayetinin anlamına yakın bir anlamda kullanmıştı bana göre. Kulun seçimi, iradesi ve gayreti öne çıkarılıyordu. Doğru bir anlamlandırma olduğunu düşündüm; çünkü her insan, her toplum gayreti kadar vardı Allah’ın arzında.
İman buydu aslında. Yani dosdoğru bir yolda son derece meşru olan isteklerinden vazgeçmemesi demekti kişinin. Nitekim başka bir ayette (Necm/39) insan için sadece çalışıp çabalamasının bir karşılığı olacağı yahut en iyi bildiğimiz şekliyle emeksiz yemek olmadığı ifade ediliyordu açık ve kesin bir dille.
‘Dünya koşuyorken yol üstünde yatılmaz’ gerçeği atasözlerimizden bir söz olarak dolaşıp durmuştu söz meclislerinde. Koşanların hızına asla yetişemeyeceğimiz duygusu da ataletten ve zilletten başka bir kazanç getirmemişti asırlarca. Nihayet bir tarih dönemecinde “Böyle gelmiş, böyle gitmez.” Diyen bir yönetim anlayışının millet adına iliklerinde hissettiği sancıları ısrarla ülke gündeminde tutmasıyla bir şeylerin değişmeye başladığına şahit oluyorduk.
Birçok konuda olduğu gibi ‘kader’ konusunda da doğru bildiğimiz yanlışlar olmuştu ve Başkan Ahmet Akça’nın kullandığı bu cümle vesilesiyle söz konusu yanlışlardan yavaş yavaş kurtulmaya başladığımızın habercisi gibi gelmişti.
İstiklal şairimiz Mehmet Akif ömrü boyunca milleti perişan eden atalet ve Yavuz Bülent Bakiler’in ifadesiyle ‘yakamıza yapışan katran gibi cehalet’ten kurtulmamız için çırpınıp durmuştu adeta. İslam’ın çalışmaya verdiği önemle aramızı ne denli açmış olduğumuzu şu mısralarla anlatmıştı:
“O ihtişamı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu.
Talep nasılsa, tabii, netice öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!”
Yıllarca sorumsuzluğumuzun ve tembelliğimizin faturalarını kadere çıkardık. Hâlbuki kader program demekti, ölçü demekti, hesap demekti. Rabbimizin yarattığı her varlığın özüne yerleştirdiği fıtrata diğer bir deyişle fabrika ayarlarına göre çalışmak demekti.
Biz ne yaptık?
Canımız biraz sıkılsa “Keder seni kime şikâyet edeyim, bilemem” deyip dertleri zevk edindik.
Lakin işte görüyoruz ki tasavvurumuz yamukluklardan kurtuldukça işlerimiz de dünyamız da düzelecek inşallah.
Ülkemizin kendi ayakları üzerinde sapasağlam durması konusunda en hayati hamlelerin yeni yeni hayata geçirildiğini görüyoruz. Köprülerin altından nice sular geçip gittikten sonra bugün bir gazetemizin ekonomi sayfasında “Neden Yerli Otomobil Üretmeliyiz?” başlıklı bir yazıya içim burkularak baktım. “Şu bir gerçek ki, yerli otomobil üretimi farklı alanlarda farklı ürünlerin üretimi için de bir motivasyon kaynağı olacaktır.” diyor Erdal TanasKargöl.
Nihayet…
Ha gayret!
Selamların en güzeliyle…
Ha gayret!
Çoğu bitti azı kaldı, ha gayret!