banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

İnsanoğlu gerçeklere sırtını dönerken ne yaptığının farkındadır aslında. Bunu, zanlarını hakikatlerin yerine koyarak başardığına inanıyorum. İnancımın dayanağı Allah’ın kullarına hayat kitabı olarak gönderdiği Kur’an’ın insan psikolojisini en iyi açıklayan ayetleridir.   

İçimizde- dışımızda; mahallemizde, sokağımızda; nihayet uzağımızda- yakınımızda meydana gelen olayları, olguları ve durumları kendimize göre anlamlandırıp yorumlamamızı Allah ‘hesap etmek, zannetmek, değerlendirmek’ anlamlarını da toplayan ‘hasebe’ fiiliyle ifade ediyor.

Ayetler incelendiğinde; insanın duruma göre bunu sürekli yaptığı yani bir şeyleri işine nasıl gelirse öyle kabul ettiği, sonra buna kendini inandırdığı için zannına hakikat muamelesi yapmaya başladığı vurgulanıyor. Kullarının içini dışını, ne düşündüğünü, göğüslerin özünü ve nihayet her halini en iyi bilen Rabbimiz, gerçeğin tamamen başka olduğunu, sürekli kendini kandıran insanın bu gerçeği,  kafasına bir şeylerin dank etmesiyle anladığını en veciz şekilde beyan ediyor ayetleriyle.  

Yüce kitabımız Kur’an’da bu durumun birçok örneğini görüyoruz. ‘Beled’ suresinin  5., 6. 7. ayetleri dününü, geçip geldiği aşamaları çabuk unutan insanın gurura ve kibire kapılarak yere göğe sığmaz hale gelişine yamuk tasavvurunun neden olduğunu sarsarcasına ihtar ederek hatırlatıyor:

“Ne yani, şimdi insan kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?” (Dahası) “Ben bu konuma gelmek için ) kucak dolusu servet harcadım” mı diyor? “Yoksa o, kimsenin kendisini görmediğini mi zannediyor?”

                İnsan suresinin 36. Ayetinde insanın her an sorumluluklarıyla baş başa olup bundan azade olmasının da asla mümkün olmadığını beyan eder: “İnsan başıboş bırakılacağını mı hesap eder?”

         Bu hesap, bilir ve inanırız ki yanlış hesaptır. Rabbimiz bu yanlış hesaba nasıl sürüklendiğimizi daha doğrusu kendi kendimizi nasıl sürüklediğimizi bakın nasıl anlatır:

“Şimdi Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Eğer  Allah isteseydi, ne biz ne de atalarımız asla şirk koşmazdık; dahası (O’nun helallerinden ) hiçbir şeyi haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (hakikati) işte bu mantıkla yalanladılar; ta ki azabımızı tadıncaya kadar… De ki: “Elinizde bize sunabileceğiniz güvenilir bilgiye dayalı herhangi bir belge var mı?” Siz yalnızca zannın peşine takılıyorsunuz ve sadece uyduruk spekülatif bilgiye dayanıyorsunuz.” En’am/ 148

        Zanlarımızın hak ve hakikatler yanında bir değeri ve hükmü olabilir mi? Yunus suresinin 36. ayeti hakikatlere sırt çeviren insanın durumunu daha da netleştiriyor:

        “Bir de onların çoğu, başka değil sadece zannın peşine takılırlar. Şu da bir gerçek ki, hiçbir zan hak ve hakikat adına hiçbir değer ifade etmez. Elbette Allah onların yaptıklarını çok iyi bilmektedir.”

         Apaçık gerçeklere karşı kör, sağır ve dilsiz rolü oynamak insanın eski huyudur. Bu durumuna Maide suresinde verilen şu örneği de aslında hepimiz çok iyi bilmekteyiz:

        “Doğrusu, Biz İsrailoğulları’ndan söz almış ve kendilerine elçiler göndermiştik. Elçiler onların hoşlanmadığı bir mesajla geldiği zaman bir kısmını yalanladılar bir kısmını ise öldürdüler.” 5/70    “Zira kendilerine bir bela gelmeyeceğini hesap ederek kör ve sağır davrandılar. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti. Bunun ardından onların çoğu yine körleşti ve sağırlaştı; ama Allah yaptıkları her şeyi görmektedir.” 5/71

        İşimize geleni görüyor, işimize geleni işitiyor; işimize gelmiyorsa bunu bize kim gösterirse görmüyor, kim işittirirse duymuyoruz.

        Nedenini Adiyat suresinde görüyoruz:

        “Gerçekten de (bu) insan tipi Rabbine karşı çok nankördür (6) üstelik insanın kendisi de buna şahittir. (7)

        Her şey biz yaşarken cereyan ediyor. Hakikat-yalan, doğru –yanlış, güzel-çirkin, iyi- kötü, hayır- şer vb. Görüyor, duyuyor, biliyoruz. Biliyoruz da birileri gözümüzün içine baka baka Allah’ın bildiği, kullarının da bilip bildiğine en iyi kendilerinin şahidi oldukları gerçekleri işlerine gelmediği için ya çarpıtmaya çalışıyorlar yahut şaşı bakmamızı istiyorlar; lakin Ziya Paşa merhum kavlince söylemek gerekirse durum şudur:         

         “En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
         Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” 

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal                         18 Haziran 2014

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.