banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bir iş için yakın bir ilçemizden gelmiş, yaşları 25-30 arası iki gençle konuşuyoruz. Biri babasına ait bir iş yerinde çalışıyormuş diğeri bir fabrikada. On dakika kadar süren görüşmemizde gençlerden biri bu garip cümleyi birkaç kez kullandı. Ortalıkta laf kıtlığı olmadığına göre söyleyebileceği başka cümle bulamıyor olamazdı olsa olsa alışkanlık eseri bir durumdu bu anladığım kadarıyla.

Delikanlının ikide bir kullandığı ‘Sıkıntı yok!’ cümlesi kısa bir sürede dikkatimi çekecek kadar olağan dışı bir sayıya ulaşınca takılmadan edemedim:

 “Farkında mısın bilmiyorum; tanıştığımızdan şu ana kadar maşallah ‘sıkıntı yok!’ cümlesini dilinden düşürmedin. Hakikaten öyle mi?” dedim. Delikanlı, bu adam da kelimelere karşı takıntılı biri herhalde der gibi yüzüme dik dik baktı sonra malum cümlesini bir kere daha zikrederek bildiği âleme çabucak döndü.

Sokakta, çarşı pazar, alış-veriş merkezleri, cay ocakları ve genel olarak bir şekilde insanların ilişki ve iletişim halinde oldukları bilumum mekânlarda konuşulan dile azıcık kulak verirseniz dilimizin pelesengi olmuş o cümleyi anında fak edersiniz: Sıkıntı yok!

Başka dillerde de karşılığı var mı bilmiyorum; lakin memleketimizde bir günde ‘en çok kullanılan üç cümle’ konulu bir araştırma yapılsa ilk sırayı hiçbirine bırakmayacağını düşündüğüm, her derde deva niyetine kullandığımız iki kelimeden ibaret bir bildiri bana göre. Bir dönem kimi araçların arka camlarına keyfince kurulduğunu da bildiğim cümle, bu haliyle ‘Sen canını sıkma, rahat ol’, ‘Hallederiz canım!’, ‘Rahatına bak sen’, ‘Telaşa, huzursuzluğa gerek yok.’ ve bunun gibi muhatabına güven telkin eden pek çok cümleyi yerinden yurdundan edivermiş bir işgalci gibi görünüyor.

        Hani ara bir duysanız belki hoşunuza bile gidebilecek bir cümle yerli yersiz, adım başı karşınıza dikilince ister istemez samimiyet krizine neden oluyor, huzursuz etmeye yetiyor kimi zaman.

        Bir dostumuzun mekânında bizi yurt içi bir gezi programına yazdıran arkadaşa soruyorum: Ne dersin, o gün sabahın yedisinde belirledikleri hareket yerine yetişebilecek miyiz?

        Cevap kısa ve net: “Sıkıntı yok birader!”

        Gerçekten de bir şeyler için lüzumundan fazla endişelerle kendimizi ve çevremizi huzursuz ettiğimizi, makul süre içinde problem gibi görünen birçok şeyin hallolup gittiğini görüyoruz.

        Arkadaşımın rahatlığına imrenmemek elde değil. Nitekim öyle de oluyor. Gezi programımızın başlamasına birkaç gün kala firmadan bir yetkili arayarak bizi hareket yerine ulaştıracak bir araç göndereceklerini haber veriyor.

        -Ayakta kaldın evladım, bak burası boş, oturabilirsin!

        -Sıkıntı yok hacı amca!

        Adam hacca gittiği için mi hacı, delikanlıya göre her yaşlıya öyle mi hitap ediyor, bilmiyoruz.

        Bazen satıcı ile müşteri arasındaki konuşmalarda da kullanılır bir müsekkin gibidir:

        -Kardeş, bu malı dediğin fiyata alıyorum; lakin memnun olmazsam iade edebilir miyim?

        -Tabi tabi hacım, sıkıntı yok!

        Yokuşu soluk soluğa tırmanan yaşlı teyze bir lokantanın önündeki sandalyeye oturmak istiyor:

        -Şuracıkta biraz dinlenebilir miyim evladım?

        -Sıkıntı yok teyze!

        Bu cümle Karadeniz sahil yolundan doğuya doğru ilerledikçe her uğrakta daha çok duyuluyor üstelik ilk kelimesindeki “ı” lar “i” ye dönüşmüş olarak.

        Zannedersiniz ki memlekette iktidarın ak dediği her şeye kara demeyi geçim kapısı bellemiş müzmin muhalefetimizin bir çırpıda yapıverdiği ‘kara kalem’ tablolardaki olumsuzluklardan, düzensizliklerden, hukuksuzluklardan eser yok.

        Allah’ın izniyle her şeye iyi ve olumlu tarafından bakıp iyi niyetle yapıcı olma konusunda kadim kültürümüzden gelen bir altyapımız var.

        Batı’nın Polyanna’nının çok ilerisinde bir ruhun yansımaları bunlar.

        Alın bakın seçim sonuçlarına.

        Halkımızın, milletini memleketini canından çok seven ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen büyük çoğunluğun bu cümleyi adamakıllı özümsediğini görüyorum.

        Sıkıntı yok!

        Bu büyük çoğunluk içinde ruhu az bir bedele satıp kimin uşaklığını yaptığını kendisinin de tam olarak bilmediği, Türk bayrağını nerede görse kırmızı görmüş boğalar gibi saldıranlar da var.

        Haber Antalya’dan: Antalya’da HDP konvoyundan birileri camekânında Türk bayrağı gördükleri bir marketin önünde araçlarını durdurup marketi tahrip etmişler. Market çalışanlarından bir gencin yorumunu veriyor muhabir: Anlaşılan o ki Türk bayrağı asmamız birilerine sıkıntı olmuş.

        O büyük kitle her bir şeyi görüyor, değerlendiriyor; günü gelince de gereğini düşünmek üzere bir kenara not ediyor. Kanaatimce söylediği budur.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal              28 Haziran 18

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.