Milli Eğitim Bakanının Köy Enstitüleri ile ilgili söyledikleri dil sürçmesi değilse vahim.
CHP’nin meşhur Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940’ta açılan bu okullar dinsiz nesiller yetiştirmek isteyen CHP projesi idi. 1954’te Demokrat Parti döneminde kapatıldı. DP, cenaze namazı kıldıracak hoca kalmayınca imam hatip okullarını açtı.
CHP 1929’dan itibaren ülkede ve okullarda her türlü dini eğitimi yasaklamıştı.Bugünlerde ezan ve Kur’an Türkçe okunmalı diyen CHP milletvekili Öztürk Yılmaz’ın herzelerini yürürlüğe koymuştu. 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bu okulları bizzat yönetti.
Sayın Selçuk, bu okulların Türkiye’ye özgü olduğunu söylüyor.
Prof. Selçuk defalarca, eğitimin amacı kâmil insan yetiştirmektir, dedi.
Köy Enstitüleri, köylerdeki imama alternatif olarak din düşmanı “aydın” göndermek için kuruldu. Materyalist, pozitivist, evrimci bir eğitim anlayışı ile eğitim verdi. Bu okullardan Marksist, komünist, dinsiz adamlar yetişti.
Daha önceki konuşmalarında Yunus Emre, Mevlana gibi kâmil insanları hatırlatan Prof. Selçuk, Köy Enstitülerinde yetişmiş kâmil insanları bize hatırlatabilir mi?
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin BİR NESLİ NASIL MAHVETTİLERisimli bu okullardaki ahlaksızlıkları anlatan bir kitabı var. Bu okullar kâmil insan değil, ahlaksız insanlar yetiştirdi. Kız-erkek karışık yatılı okullardı. Serdengeçti, düşürülen ceninlerin tuvaletleri tıkadığını yazar.
Sebilürreşat ve Sıratımüstakim gazetelerinin sahibi Eşref Edip Fergan, Mehmet Akif, Hayatı ve Eserleri adlı eserinde Akif’in Diyanet tarafından Kur’an’ı tercüme ile görevlendirildiğini, Akif’in yıllarca tercüme işiyle uğraştığını ve sonunda yapacağı tercümenin CHP’li Diyanet İşleri Reisi Şerefettin Yaltkaya döneminde Kur’an yerine camilerde okutulacağını öğrenince derin bir hayal kırıklığı yaşadığını anlatır.
Akif, yıllarını vererek yaptığı tercümenin Kur’an yerine konacağını öğrenince tercümeyi vermez. Bundan sonrasını Eşref Edip şöyle anlatır:
“İnönü devrinde tercümenin elde edilmesinden sarfınazar edilerek Kur’an yerine Türkçe tercümesinin ikamesi işi Diyanet reisliğine geçirilen Şerafettin Yaltkaya’ya tevdi edilmişti. Yaltkaya, Garp masonları ile Türk masonlarıarasında irtibat temin etmekte olan 33 dereceli farmason Dr. Adnan Adıvar’ın delaletiyle bu işi, bu korkunç ve feci inkılâbı yapmak üzere o makama getirilmişti.
Şerefeddin Yaltkaya ile İnönü görüşmeleri sıklaştıktan sonra Diyanet riyaseti makamını işgal eden Yaltkaya namaz sûrelerini Türkçeye tercüme etmiş, İnönü’ye takdim etmişti. Şerefeddin’in ifadeleri çok muğlak olduğu için bu tercümeler hiç düzgün olmamıştı. Mamafih bu cihet, devrimcileri o derece alakadar etmiyordu. Onlara lazım olan bu işi görecek makam sahibi bir zattı, onu da bulmuşlardı.
İnönü o aralık bu derde düşmüştü. Diyanet reisi vasıtasıyla bu devrimi başarabileceğini zannediyordu. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel o zamanlar İnönü’nün akıl hocasıydı.
O Hasan Ali ki, Kur’an yazısı ile âyetler, sûreler yazıldığı için din kitaplarını bütün memleketten kamyonlarla toplatıyor, polis karakollarında ayaklar altında parçalatıyordu.
İnönü’nün bu devrimi yapmaya siyasi ömrü vefa etmedi. Diyanet riyasetine getirdiği adam, gırtlak vereminden öldü. Akıl hocasının sandalyesi başına devrildi, tarümar oldu. Devrimcilerin kolu kanadı kırıldı fakat Kur’an dipdiri, dimdik ayakta ve kıyamete kadar da hıfz-ı İlahi ile masun ve mahfuz kalacaktır.” (Mehmet Akif, s.204-205)
Eşref Edip, Cemil Said’in Fransızcadan tercüme edilen Kur’an meallerinin bazı camilerde birkaç gün Kur’an yerine okutulduğunu, gönüllerde ve vicdanlarda derin üzüntüler hâsıl ettiğini, tercüme okuyan hafızlar, Müslüman halkın imanları, mukaddes hisleri üzerinde oynamanın uygunsuzluğunu anladıkları için teşebbüsten vazgeçildiğini ifade eder. (A.g.e.,s.200)
Hasan Ali Yücel, “Allah Bir” isimli manzum bir kitapçık kaleme alır, öldükten sonra yayınlanmasını tavsiye eder. Yaşarken Allah diyemeyen adamın projesi Köy Enstitülerinin savunulacak bir tarafı yok. Bu okullardan mezun olan öğretmenler, halkın dini ile kavga ettiler, köylünün ekonomik hayatına hiçbir katkı sağlayamadılar. Halk, onların durumunu şöyle karikatürize etti:
“Her şeyi bilen, hiçbir şey yapamayan adam.”
Bu asil millet Kur’an’a sımsıkı sarılarak bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yaptı. İslam uğrunda canını, malını ortaya koyarak cihat etti. Allah’ın adını yüceltmek için meydanlara atıldı:
“Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Çınladı o meşhur ova, at kişnemesiyle…”
“Cennete bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!” diyerek anlatır Yahya Kemal kıtalar fetheden akıncı ruhunu.
Kur’an-ı Kerim okumayı, ilim öğrenmeyi, çalışmayı, üstün Müslüman olmayı,güzel ahlakı kuşanmayı emreder. İslam medeniyetinin ruhu Kur’an’dır. Bu aziz millet, Kur’an’ın emirlerine sarıldığı sürece büyük devletler, medeniyetler kurmuş; Malazgirt, Çaldıran, Mercidabık, Mohaç, İstanbul’un Fethi, Çanakkale, Kut’ül-Amare, 15 Temmuz gibi nice zaferler kazanmıştır.
Kur’an ruhunu terk ettiği zaman üstünlüğünü kaybetmiştir.
Kâmil insan yetiştirmek isteyen milli eğitim bakanları, Kur’an ahlakını kuşanmış, ilim ve teknolojide dünya ile yarışan, çalışkan nesiller yetiştirmeyi hedef edinmelidir.