Boy boy mezar taşlarındaki “Hüvelbaki”lerin; yere göğe sığamayan, hiçbir şeyle yetinmeyen biz fanilere söylediği hakikati, atalarımızın tam bir bilgelik ürünü olarak kullandığı “Ağaca dayanma, kurur; insana dayanma, ölür” sözü kadar güzel ve etkili anlatanını bilmiyorum.
Selim bir akılla bakınca durum böyleyken ne sahte dostlar, ne yalancı oyuncaklar ve oyunlarla ömürler tükettiğimize dikkatle bakabilecek miyiz? Cesaretimizi toplayarak yüzleşmeyi göze alabilirsek “Bundan böyle hayatımda sen olmayacaksın, olmadığında da kıyamet kopmayacak!” diyebilecek miyiz?
Bile isteye neleri vazgeçilmezlerimiz haline getirdiğimizi, bunlarla kurduğumuz ünsiyeti arttırdıkça da neleri kaybettiğimizi ne zaman sorgulayacağız?
Var edenle irtibatı olanın O’ndan başkasını vazgeçilmez görmesi ile gerçekte bu irtibat kopmaz mı? Kimi veya neyi vazgeçilmezimiz yapmışsak ona inanıyor, ona güveniyor, ona dayanıyoruz demektir ki bu Allah’ın gösterdiği dosdoğru yolundan apaçık bir sapma veya sapkınlıktan başka bir şey değildir.
İç dünyamızın labirentlerinde her an neler dönüp durduğunu, duygu, düşünce dünyamızın buralarda olup bitenlere göre şekillendiğini; elimizden-dilimizden sadır olan güzel veya çirkin her türlü iş ve eylemin bu şekillenişle bağlantılı olarak ortaya çıktığını ve izzetle zillet arasında sürekli savrulup duran insanlık hallerini doğrusu görüyor, biliyoruz; lakin çoğu zaman idrakimizi sorumluluk ahlakıyla taçlandıramıyoruz. En büyük nedeni insan olmayı beceremediğimizde gören Gökhan Özcan,genellikle bizim de çok iyi bildiğimiz insanlık hallerini farklı pencerelerden görüp okuyucularına da göstermeye çalışan bir yazar.22 Kasım tarihli ‘Büyük hayat ve küçük hayatlar’ adlı yazısında ‘hakikatle irtibatımız bulunduğu müddetçe’ kaybedenlerden olmayacağımızı ve durduğumuz yerin önemli olduğunu belirterek altını çizeceğimiz şu hakikati dile getiriyor:
“Neye sımsıkı sarıldığımız, neye sahip çıktığımız, neyi terk ettiğimiz önemlidir. Modern zamanların getirip önümüze bıraktığı oyuncakları artık bir vazgeçilmezimiz olarak görüyor, onlarsız yapamayacağımızı düşünüyorsak bir durup kendimizi gözden geçirelim, istikametimizi kontrol edelim, düşen cephelerimizle yıkılan kalelerimizle yüzleşelim ve kendimizi hakikatin kadim kılavuzluğu ile yeniden inşa etmeye gayret edelim.”
Telefonumuz bozuluyor, adeta hayat durmuş gibi bir his kaplıyor içimizi; internet bağlantımız kesilmesini sularımızın kesilmesinden daha fazla umursuyoruz. Oysa su hayatın kendisi, diğerleri bir alışkanlık; kendi ellerimizle kendimizi kelepçelediğimiz bir iptila.
Müptelaları bilir: Bunlar ekmeksiz, susuz yaşayabileceklerini lakin tütünsüz yapamayacaklarını düşünür, bulundukları ortamlarda da öyle hatta daha abartılı benzetmelerle seslendirirler bağımlı oldukları şeylerle ilişkilerini.
Dün, içki veya tütün gibi bir veya ikiyi geçmeyen olmazsa olmazlarımızın sayıları artmıştır. Ortak yanları sarhoşluk verici olmalarıdır. Duruma uygun dil, felsefe, şarkı, türkü ile de hakikatten uzaklaşmaya, kendinden kaçmayamotivasyon fazlasıyla sağlanır: ”Bitmesin bu sarhoşluk, sürsün sabaha kadar!”
Yavaş yavaş içine girdiğimiz ve nihayet hayatımızın olmazsa olmazları haline getirdiğimiz her kötü alışkanlık bir bakıma kendi ellerimizle kendi ayaklarımıza vurduğumuz prangalarımız olmuştur.
Oysa varlığımızın delili, sorumluluklarımız gereği hesabını verebileceğimiz bir hayatı inşa etme çabalarımızdır.
“Ben tek başıma ne yapabilirim?” diyenin kendini var edene güveni sarsılmış veya yok olmuştur; çünkü iman varsa imkân da vardır. Allah hiçbir nefse taşıyamayacağı bir yükümlülük vermemiştir.
Var edene güvenmek önce kendine bakmak, iyi, güzel ve doğru olduğuna inandığın bir işte ilk adımı sadece O’nun rızası için atmaktır.
Var edene güvenmek kendini önemli ve değerli görmektir; çünkü her varlık bir anlam ve amaca göre yaratılmıştır; bu anlam ve amaç doğrultusunda hareket ettiği nispette vardır.
Her varlığın diğer varlıklarla doğrudan veya dolaylı ama mutlaka bir ilişkisi vardır. Bir makinede büyük dişliler küçük dişlilerden bağımsız dönmez. Biliriz ki büyük dişli gücünü küçük dişlilerden alır.
Dünyamızı ezip sömüren zorbalara ihtiyaç duydukları enerjiyi ve gücü sömürülen ülkelerin insanlarının verdiği hemen herkesin bildiği bir gerçektir.
‘Hakikatin kadim klavuzluğu ile kendimizi yeniden inşa etmeye’ ihtiyacımız var.
Yoksa yokuz.
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl hikmete ram ol
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol” M. Akif Ersoy
Selamların en güzeliyle…