Hepimizde bir telaş! Benlik telaşı. Hız ve haz kaygımız da eşlik ediyor buna…
Peki ama nereye varacağız?
İstikamet nereye?
Bu gidiş nereye?
Günlük yaşamın en sıradan hallerinde dahi çatışma, sürtüşme, vuruşma almış başını gidiyorken yeniden insan olma düsturu üzerine şöyle bir düşündüm de çıkar yol bulamadım açıkçası. Herkes diğerine göre yanlış. Sanırım en doğru da biziz. Hal böyle olunca kimse kendini değiştirme, törpüleme, ölçüleme telaşına da düşmüyor ve böylece değişen iyileşen güzelleşen bir şey de yok… Ne yapmalı? Soruyu kendime sorup cevaplamaya çalıştım: Her konuda bilgili olmamız mümkün değil mesela ama her şeyi de biliyoruz. Hatta en iyi bilen biziz. En hızlı, en güzel, en doğru, en çevik, en ahlaklı, en dürüst, en eğitimli, en cömert, en erdemli hatta en dindar, en demokrat, en muhafazakâr da biziz! Bizim dışımızda biri ya da birilerinin bu vasıfları en iyi şekilde taşıması kabul edilemez. Öyleyse değişmeye ne gerek var? Yeni bir kitap okumaya, internette bilimsel bir makale aramaya, yeni araştırmalara kulak vermeye, bilimsel-sanatsal-folklorik bir uzman dinlemeye, konsere gitmeye, tiyatro-sinema- gösteri için bilet edinmeye ne gerek var? Yok elbette zira her şeyi en ince ayrıntısı ile biliyoruz zaten…
“Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir” diyen zamanının en derin filozoflarından Sokrates ustaya falan da kulak vermeye hiç gerek yok hani… Mevlana’ya, Şems’e, Yesevi’ye de… Yeni bir şey bilmeye ihtiyacımız yok artık, tüm bilgileri öğrendik ezberledik. Diğerine/diğerlerine de ihtiyacımız yok zaten… Peki olmasın anladık da diğerinin de toplumsal yapı içerisinde yaşam hakkı var! O ne olacak? Bütün yerleri biz doldurursak diğeri nereye sığacak?
BEN OLMAtelaşımız tam da burada başlıyor. Diğerleri nereye sığarsa sığsın, hatta sığmasın yeter ki BEN olayım, ben sığayım, ben, ben, ben… Bu benlik kaygımız, hedonist bakış açımız binlerce yıllık geleneği-insan sevgisini- komşu görgüsünü-çoluk çocuk başı okşayışı- hâl hatır sormayı- cenaze-düğün-ziyaret olgusunu öldürmeyi çoktan başardı ve eğer birimiz çıkıp da bir anlam arama kaygısına düşmez isek temeli ile övündüğümüz tüm düsturlar çökecek… Haydi öyleyse adımlayalım kendimizi bulup benliğimizden sıyrılmaya. Bunu bu vatanın gençleri için, sevgi için, umut için, saygı için, gelecek için ve Hakk’için yapalım… Unutmayalım ki bu gençler bizim. Bu gelenek görenek örf bizim ve biz ancak BİZ olduğumuz vakit güçlüyüz… Hasılı diğerini düşünmek için geç değil ve diğerini düşünmek enayilik de değil, İNSAN kalabilmenin ta kendisi…
SEVGİYLE. HAKK’A EMANET…