İnsan vücudunda yaşamını sürdüren ve sayıları trilyonlarla ifade edilebilecek, son derece kalabalık bir mikroskobik canlı nüfusu olduğu bilinen bir gerçektir. 100 trilyon kadar bakterinin bulunduğu bu mikroorganizma topluluğu “mikrobiyota” olarak adlandırılır. Mikrobiyota İstanbul ilinde son zamanlarda hakkında sık araştırma yapılan konulardan biridir. Aynı şekilde sağlık açısından büyük öneme sahip olan HPV aşısı İstanbul ve diğer illerimizde uygulama sıklığı artan bir prosedürdür. Op. Dr. Özlem Aras alanının uzman ve deneyimli ismi olarak mikrobiyota, HPV aşısı, suda doğum, tüp bebek tedavisi ve daha pek çok farklı konuda başvurabileceğiniz ilk adrestir.
Mikrobiyotaların toplam ağırlığı 2 ila 3 kg kadar olup, insan vücudunun ağırlığının %2 ila %3 civarı bu bakterilerden meydana gelir. Diğer bir deyişle vücuttaki mikrobiyota bakterilerinin sayısı, insan vücudunun kendi hücrelerinin sayısından yaklaşık 10 kat daha fazladır.
Mikrobiyotanın sahip olduğu genetik materyal ise “mikrobiyom” olarak adlandırılır. Bununla birlikte bu iki terimin birbiri yerine kullanılması sık görülen bir durumdur. Mikrobiyomdaki genlerin sayısı, insan genomunda bulunan genlerin sayısından ortalama 150 kat daha fazladır. Yani insan vücudunda kendi hücrelerimizden genlerimizden çok daha fazla bakteri hücresi ve geni bulunduğunu söylemek hiç de abartı sayılmaz.
Mikrobiyotayı vücudun iç ekosistemi olarak tanımlamak mümkündür. İnsan vücudunda tam 18 farklı yerde mikrobiyota bulunmakla birlikte; bağırsaklar bakterilerin doğal olarak en kalabalık bulunduğu ortam olma özelliğini taşır. Bağırsak mikrobiyotası bireyler anne rahmindeyken gelişmekte olup gebelik esnasında bakteriler, anneden bebeğe geçmeye başlar. Normal doğum yapılması halinde doğum sırasında ve yenidoğanın emzirilmesi sürecinde bebekler annelerinden bakteri almaya devam etmektedirler. Bu yüzden sezaryen doğumla dünyaya gelen ve yeterince anne sütü almayan bebeklerin, mikrobiyom konusunda dezavantajlı olduğunu söylemek mümkündür.
Bebekler büyürken yediklerinden, içtiklerinden, çevrelerinden ve temas ettikleri kişilerden birçok bakteri alırlar. Alınan mikroorganizmalar dost, düşman ya da ikisinin bir karması olabilse de; sağlıklı bir insan vücudunda dost bakterilerin sayısının ağır bastığı unutulmamalıdır.
Sayfa: https://www.ozlemaras.com/hpv-asisi/
Mikrobiyota Tahmin Ettiğinizden Çok Daha Önemli
Modern tıbbın babası olan Hipokrat’ın günümüzden 2000 yıl önce söylediğine göre, “Tüm hastalıklar bağırsakta başlar!”. Günümüze kadar yapılan sayısız bilimsel çalışma bu sözün doğruluğunun bir kanıtı niteliğindedir. Birbiriyle bağlantısız görünen birçok hastalığın altında bağırsak mikrobiyotası ile ilgili sorunlar olması olasılığı çok yüksektir. Kısacası bağırsakların sağlık durumu, tüm vücut sistemleri üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. Bağırsaklar güçsüzleştiğinde ya da hasar gördüğünde kronik hastalıkların, obezitenin ve yaşlanmanın ortaya çıkması için uygun zemin sağlanmış olur.
Mikrobiyota olarak adlandırılan mikroorganizma topluluğu, vücut işlevlerinin sürdürülmesine ve sağlığın korunmasında önemli bir rol üstlenir. Mikrobiyota; gıdaların sindirilmesi, çeşitli vitaminlerin üretilmesi, bağışıklık sisteminin desteklenmesi, bağırsak sağlığının korunması, ideal vücut ağırlığının korunması, inflamasyonun önlenmesi ve vücudun beyin faaliyetleri gibi farklı fonksiyonlarının yerine getirilmesinde kritik bir yere sahiptir. Bu nedenle mikrobiyotanın insan vücudunun ayrılmaz bir parçası olduğu söylenebilir. Yapılan çeşitli araştırmalara göre mikrobiyota ile ilgili sorunların bazı hastalıklarda rol oynaması mümkündür. Bu hastalıklar şu şekilde sıralanabilir: Astım, kanser, kolit, egzama, rozasea, akne ve ürtiker gibi deri hastalıkları, otizm, çölyak, diyabet, kalp hastalığı, hassas bağırsak sendromu, sık yaşanan soğuk algınlığı, kronik yorgunluk, kandida çoğalması, obezite ve kilo artışı, gıda alerjisi ve duyarlılığı, düşük enerji, çeşitli beyin hastalıkları (Alzheimer, Multiple Skleroz, migren, anksiyete, otizm, Parkinson, depresyon ve düşünce bulanıklığı), bağırsak duvarının sistemik inflamasyonuyla tetiklenebilen otoimmün hastalıkları (Hashimoto tiroidi, lupus, romatoid artrit, psöriyazis)
Sayfa: https://www.ozlemaras.com/mikrobiyota/
Mikrobiyota ve Beslenme
İnsanlar yaşadıkları gezegende bakterilerle birlikte evrimleştiği için, insan vücudunun pek çok işlevi tek başına yerine getirmesi söz konusu değildir. Bu işlevlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi için vücudun mikrobiyotadaki bakterilere ihtiyacı vardır. Bağırsak mikrobiyotasının en önemli görevlerinden biri; insanların yediklerinin sindirilmesine ve besin öğelerinin metabolize edilmesine yardımcı olmaktır. Bağırsak bakterileri etlerdeki ve sebzelerdeki kompleks moleküllerin parçalanmasına katkıda bulunmaktadır. Mikrobiyota bakterileri bireylerin yediklerinden beslendiği için; söz konusu bakterilerin hayatta kalmasını ve çoğalmasını sağlamak için uygun besinler yani prebiyotikler tüketilmelidir.
Vücuttaki trilyonlarca bakterinin olmaması halinde tüketilen besinler sindirilemez. Buna bağlı olarak bakteri topluluğunun dengesi bozulunca, önemli sindirim sorunları ortaya çıkar. Mikrobiyotanın beslenmeyle ilgili diğer bir görevi, bağırsak duvarı hücrelerinin sağlığının korunmasıdır. Bağırsak bakterileri açlık ve tokluk hissini metabolik aktiviteleriyle etkileyebilirler. Mikrobiyotanın çeşitliliği aynı zamanda bireylerin beslenme tarzındaki çeşitlilik ile doğrudan ilgilidir. Besin kaynakları ve gıdalar çeşitlendikçe, bağırsaktaki bakteriler de o kadar çeşitlenir.
Bununla birlikte obezite sorunu bulunan ve kilo verme zorluğu yaşayan kişilerde, mevcut durumun bağırsak mikrobiyotasıyla ilişkili olabileceği görüşü hakimdir. Yapılan bazı araştırmalara göre bakteriyel dengesizlikleri olan özellikle Firmicutes bakterisinin yüksek miktarda bulunduğu kişilerde kilo artışı yaşanmaktadır. Metabolik sendromu olan ancak probiyotik destek alan kişilerin trigliserit düzeylerinde ve kalp hastalığı risk faktörlerinde azalma görülmektedir.