Gerek Gazze soykırımında gerekse de ülkemizde yaşanan doğal afet ve sosyal felaketlere karşı kimi insanların vurdumduymazlığı ülke insanımızın en öncelikli gündemi olması ve üzerinde kafa yorulması gereken acil gündem maddelerinden birisi olması gerekir. Önceleri sadece sınırlarımızın dışında cereyan eden hadiselere karşıtakınıldığına inandığımız lakayt tavırların üzülerek ifade etmek gerekirse artık iç ve dış, yakın ve uzak, akraba ve yabancı dinlemediğini müşahede etmekteyiz.
Bolu Kartalkaya da neredeyse yüz kişiye yakın memleket evladının diri diri yanmasına karşın hiçbir şey olmamış gibi komşu otellerde ki yerli turistlerin tatillerine devam etmeleri insani ve vicdani anlamda ki bitişin bir resmi olsa gerektir. En yakınında ki insanlara acıyamayan, anne babasından bayramda bile haberdar olamayan, komşusunun cenazesi için eğlencesini iptal edemeyen, vefat eden komşusundan haberi olmayan, icralık dükkân komşusunun mallarına ucuza konan,yükselmesini başkalarının alçalmasına endeksleyen, kendi mutluluğundan ve ekonomik refahından başka bir arzusu ve ideali olmayan insan; Gazze’deki soykırıma karşı nasıl dertlenebilir, Arakan’daki mezalime karşı nasıl ses çıkarabilir, Doğu Türkistan’ın evlatlarının asimilasyonuna karşı nasıl ayağa kalkabilir,vatanımızda yiten canların acısını nasıl hissedebilir.
Tolstoy'a sormuşlar:Nasıl ''iyi insan'' olunabilir diye?
Önce ''kötülük ve kötü insan'' hususunda mutabık olmak lazım, demiş.
Peki, kötü insan nedir? diye sormuşlar.
Verdiği cevap sarsıcıdır:
''Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan en kötü insandır.''
Sadece kendi çıkarını, hazzını, konfor ve refahını düşünen insan en kötü ve en narsist insandır. Narsist bir insan önce insani değerlerden ve erdemlerden sıyrılır. Merhameti, şefkati, diğerkamlığı, paylaşımı, başkasının acısıyla hislenmeyi terk eden birisi kendisini insan kılan ruhi ve kalbi yüce duygulardan istifa etmiş kişidir. Böyle birisinin bırakın uzak coğrafyada ki acıyı, eğer kendi acısı bile ona haz yaşatıyor ve kendisini maddi anlamda besliyor ve kariyer yaptırabiliyorsa kendi acısına bile faydacılık zaviyesinden baktığı için sevinir.
Kendi arzularını tatmin etmekten başka bir ideali olmayan insan, psikolojik ve ahlaki açıdan farklı kavramlarla tanımlanırlar. Aşağıda sayacağımız tanımlamalar onlardan bir kaçıdır.
- Narsist
Eğer kişi kendi mutluluğunu her şeyin önüne koyuyor, başkalarının duygularını ve haklarını umursamıyorsa, bu narsistik eğilimler gösterebilir. Narsistler genellikle:
- Kendi mutluluklarını merkeze alırlar,
- Başkalarının hislerine karşı duyarsız davranırlar,
- Empati yapmaz ve çıkar odaklı davranırlar
2.Hedonist (Hazcı)
Bu tür bencil kişilerhedonist olarak da tanımlanabilir. Hedonizm, yaşamın en büyük amacının haz almak ve mutluluğu en üst düzeye çıkarmak olduğu felsefesidir. Ancak burada bir fark var:
- Etik hedonistler, başkalarına zarar vermeden mutlu olmaya çalışır.
- Bencil hedonistler ise kendi mutlulukları için başkalarının zarar görmesini umursamazlar.
3.Egoist
Eğer kişi sadece kendini düşünüyor, başkalarının ihtiyaçlarına kayıtsız kalıyorsa egoist denilebilir. Egoizm, bireyin kendi çıkarlarını ve mutluluğunu başkalarının önüne koymasıdır.
4. Duyarsız / Bencil Kişilik
Eğer kişi mutluluk peşinde koşarken etrafındaki olaylara, insanların acılarına tamamen kayıtsız kalıyorsa, duyarsız ya da bencil bir insan olarak nitelendirilebilir.
5. Nihilist (Anlamsızlık Savunucusu)
Bazı insanlar, dünyada hiçbir şeyin anlamı olmadığını düşünerek yalnızca kendi mutluluğuna odaklanır. Eğer kişi hiçbir değer, ahlak veya toplumsal sorumluluk hissetmiyorsa, bu bir tür nihilistik bakış açısı olabilir.
Sadece kendi mutluluğunu düşünen bir insanın nasıl adlandırılacağı, onun başkalarına olan tutumuna bağlıdır. Eğer başkalarına zarar vermeden yaşıyorsa hedonist veya egoist, ama başkalarını umursamadan kendi çıkarlarını ön planda tutuyorsa narsist veya bencil olarak tanımlanabilir.
Sonuç olarak bütün bu ahlaki zafiyetlerin tamiri için her alanda üstün bir gayret ortaya koymalı, nesillere diğerkâmlık, paylaşım ahlakı, ötekinin acısıyla ve sevinciyle hemhal olabilme şuurunu kazandırmalıyız. Özellikle eğitim ve öğretimde sadece teorik ve soyut öğretilerle değil güzel örneklikler ve pratiklerle bunu ortaya koyabilmeliyiz. Nesillerimize gaye, his, duygu, şuur ve ruh terbiyesi aşılamadan onları izmlerin pençesinden, hazların köleliğinden, bencilliğinden pençesinden kurtarmamız mümkün olmayacaktır. Yazıma sözün üstadının bu konuda ki duygularıyla son veriyorum.
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
(Mehmet Akif Ersoy)