banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

“Kur’an, aklını kullanan, özgür iradesiyle seçimler yaparak mevcudu daha iyiye götürmeyi amaçlayan, insanlığın hayrına girişimlere aktif katılım gösteren, kendisi için istediğini samimiyetle başkaları için de isteyen; herkesin yaşam hakkına, mutluluğu arama çabasına saygılı olan, toplumda var olan farklı kesimlerin yaşam ideallerine, beklentilerine saygı duyan insanı var kılma amacındadır.”Prof. Şaban Ali Düzgün, Tanrı’nın Gözbebeği İnsan

        Ah Hoca’m kitaba o amaçla bakan yani hikmet arayan kaldı mı?

        Din ve felsefe alanında geniş kapsamlı bir terim olan hikmet, İslam hukukçularına göre bir hükmün konuluş amacıdır.

Her sözün veya okuma nesnesi olan bir metnin üç boyutu vardır: Lafız, mana ve maksat. Okumak eylemi zihinlerimize genellikle herhangi bir metni seslendirmek olarak kodlandığı için okuduklarımızın aynı zamanda bir anlamı ve okuyan üzerinde meydana getirmek istediği bir amacı olduğuyla pek ilgilenmeyiz.

        Yunus Emre, anlam ve amacı ıskalayan okumaya‘ha bir kuru emektir’ der. Halk dilinde böyle okumalar için “Bizim oğlan bina okur, döner döner bir daha okur.” Dendiğini de biliriz. Tekerlemedeki ‘bina’ kelimesi eskiden Osmanlı medreselerinde Arapça tedrisatın başlangıcında okutulagelen Sarf ilmine dair iki meşhur eserden (emsile-bina) ikincisidir.

Şaban Ali Hoca’nın yukarıda çerçevesini çizdiği gibi son derece güzel hasletlere sahip daha iyi bir insanın yetişmesi, amaca yönelik bir okuma ile mümkündür ki hikmet dediğimiz şey bu olsa gerektir. İlim ve hikmet kelimelerinin birlikte zikredilmesinin nedeni budur. İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy da hikmet kelimesini ‘hikmete ram olmak’ şekliyle kullanır ünlü beytinde:

“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”

        O Kur’an ki yüce Rabbimiz, mahallemizdeki cami imamının her cuma sabah namazındamutlaka okuduğu Cuma suresinin beşinci ayetinde ilim-hikmet ilişkisinin önemini ilgi çekici şu misalle beyan ediyordu:

        “Tevrat’ı taşıma sorumluluğu kendilerine verilip de bu sorumluluğu yerine getirmeyenlerin durumu, kitaplar yüklenmiş (fakat sırtındakilerin değerinden bihaber olan) eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayanların temsil ettiği şey ne kötüdür! Ve Allah, zalim bir topluma rehberliğini bahşetmez.”

         Hocamız, yağmurlu bu cuma sabahı da aynı sureyi aynı titizlikle okuyarak cemaatini şaşırtmadığını göstermiş oldu; lakin genellikle yaşlı insanlardan oluşankafalarda namazda okunan ayetlerden bugünün cuma olduğu dışında bir şey kalmadığını öğrenme imkânı bulduğumuz alan cami dışındaki hallerimiz oluyordu.

        Her zamanki âdetimizle namaz çıkışı el sıkışıp birbirimize iyi dileklerde bulunmayı atlamayarak geldiğimiz gibi evlerimize dönüp giderken haftalardır ülke gündemini meşgul eden ‘Yenidoğan Çetesi’ diye isimlendirilen çete elemanlarını düşündüm. Bunlar okumuş, insan sağlığını koruma konusunda eğitim almış, yemin etmiş insanlardı; lakin hikmetten yoksun okumaların kime ne hayrı olduğuna şahitlik ediyordu halleri.

Nitekim haber bültenlerinde Narin Cinayeti ile Çete davasının mahkeme sürecine, sanıkların ifadelerine dair dakikalarca bilgi akışı sağlanıyor, kimi kanallarda konunun uzmanı olarak çağrılan insanlar saatlerce tartışıyor nihayetinde masal tekerlemelerinde söylendiği gibi ‘bir arpa boyu yol’ alınamadığı da anlaşılmış oluyordu.

Kütüphaneler dolduran kitaplara malik evlerde yaşıyorduk; lakin tercihimizi kitaplara uymak yerine ‘kitabına uydurma’ konusunda değme adam elimize su dökemiyordu doğrusu. ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah adına/adıyla oku!’ diye başlayan bir kitabımız vardı; lakin kitabın yabanı olup çıkmıştık. Caddemizde, sokağımızda, meclisimizde konuşan hal dilimiz, kitapla ve kitabın ne dediğiyle gerçekten bir ünsiyetimiz kalmadığının canlı kanlı şahitleri olarak karşımızda duruyordu işte. Tıpkı Kerim kitabımız Kur’an’ın imana değil görünürlüğe yatırım yapanları tanıttığı gibi:“Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. Fetih, 11)

Dillerimizin söylediğini ellerimizin, ayaklarımızın söyledikleri doğrulamıyor. Ellerimizi haksızlığa, başkasının malına uzanmaya, yanlışa ayarlamışsak dillerimizin ne söylediğinin bir önemi kalmıyor.

Okuduklarımızı, bilgiye bilgiyi hikmete dönüştürebilen bir selim bir akla ve kalbe olan ihtiyacımızı her ihtiyacımızın üzerinde görüyorum. 

Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal/25 Kasım 2024

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.