Tarih telakkileri ve tarihin yorumlanmasının keyfiyeti ile alakalı şunları söyleyebiliriz. Tarihçi mümkün mertebe objektif olmalı, ancak objektifliğin hakikatin üstünü örten bir perde olmamasına da dikkat etmelidir. Zira her tarihçi tarihi yorumlarken kendi kültür çevresinin etkisinde ve zihni düşüncesinin tesirindedir. Değerlendirilen zaman ve olaylar o dönemin şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Buna riayet edilmediğinde çok önemli yanlışlara kapı aralanmaktadır. Mesela ilk fitne döneminin İslam âleminde büyük kırılmalara sebebiyet vermesi sahabelerin yanılmaz hata yapmaz melek olarak algılanmasının tesiri de olmuştur. Hâlbuki o dönemin kavmiyet ve kabile asabiyetinin hala devam ettiğini, sonradan Islama giren insanların kendi kültürlerini ve alışkanlıklarını da İslam Medeniyetine taşıdıklarını göz ardı edemeyiz. Yine tarih yorumlanırken aşırı bir tarafgirlik, mezhep ve meşrep taassubu insanı yanlışa düşürebilecek faktörlerdendir.
Tarihi Bilginin Ne Kadarına Güvenilebilir?
Tarihi bilgi elde etmeye çalışan bir tarihçi ve tarihçi adayı, yazılı, sözlü, kalıntısal ve birçok kaynaklara ulaşmaya çalışır. Tarihçinin nesnel ve objektif verilere ulaşması elbette ki çok zordur. Tarihçi o yüzden ulaştığı bilgileri önce dış sonra iç tenkide tabi tutar ve tarihi bugünden geçmişe doğru kurgulamaya çalışır. Dolayısıyla güvenilir bilgiyi kesin olarak tespit etmek her zaman mümkün olmayabilir. Ancak aynı zamanlarda farklı mekânlarda yaşamış tarihçilerin farklı kaynaklarından aynı olayı birbirine yakın nakletmesi haberin güvenilir olmasına yardımcı olacak bir faktördür.
Tarih Kimler Tarafından Nasıl İstismar Edilmiştir?
Tarih boyunca tarih birçok çevreler tarafından dini, mezhebi, siyasi, politik, ideolojik saiklerle istismar edilmiştir. Yahudilerin üstün ırk ve seçkin insan iddiasından hareketle on yıllardır ağızlarına sakız ettikleri soykırım ve jenosidi her gün Filistinlilere uyguluyorlar. Yüzyıllardır mazlum edebiyatıyla İslam âlemine ve neredeyse tüm insanlığa acılar yaşatıyorlar. Fransa ve İngiltere şahsında batı emperyalizminin sömürmediği Afrika ve Ortadoğu ülkesi kalmadı. Buna rağmen hala sürekli Türkiye’yi azınlık ve ermeni meselesi üzerinden uydurma tarihi bilgi ve belgelerle mahkûm etmeye çalışıyorlar. Batı alemi ilmi ve kültürel gelişimini doğu medeniyeti üzerinde inşa edip intihal birçok bilgiyi kütüphanelerimizden aşırmasına rağmen medeniyetin banisi olarak kendisini görüp İslam âleminin medeniyet mefkûresini toptan ret etme cüretini gösterip tarihi gerçekleri ters yüz edebiliyor.
Tarih İdealize Edilebilir mi?
İdealize etmek, hayalde güzel canlandırma, örnek alma ve örnek gösterme anlamında anlaşılırsa ve idealize edilen karakterlerin masum olmadığı hatadan beri olmadığı belirtilirse tarihi şahsiyetlerin bu güne aktarımı elbette güzel ve olumludur.
Eğer biz geçmiş tarihi bir masal ve romandan çıkarıp efsanelerden de arındırıp güzelliklerini bu zamana taşıyabilirsek, bu zamanın eksikleri ile o zamanın erdemlerini, o zamanın zaaflarını bu zamanın artıları ile kapatabilirsek, işte o zaman tarihi ideal hale getirebiliriz. Bu şekilde ayağı yere basan ideal bir tarih şuuruna kavuşmuş olacağız. Değilse çok fazla efsaneleştirip idealleştirilen tarih ulaşılmaz bir hale getirildiğinde hikâye ve romanda ki etkinin geçiciliği gibi kısa bir tesir bırakıp gidebiliyor. Hâsılı tarihi ne çok idealleştirip ulaşılmaz, örnek ve ders alınmaktan çıkarmak, nede geçmişi sadece olumsuzlama ve zaafları gündeme getirip kuşakları melankoli ve karamsarlığa itmek gerekiyor. Her anlamda vasat olma durumumuzu tarihçi kimliğimizde de göstermek gerekiyor.
Tarih Üzerine Mülahazalar
Yorumlar
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren,
aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya
da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk
içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.