banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Yıllardır görüp izliyoruz ki Ortadoğu’da büyük bir yangın var. Bir türlü kontrol altına alınamayan bir yangın bu… Alevler, önüne geleni yakıp geçiyor. Şimdilik sınırlarımızın biraz uzağında; bu nedenle işlerimize, boğaz kavgamıza, gündelik telaşlarımızla devam edip duruyoruz.

        Duydum ki Gazze’de ateş hattında yurdunu, namusunu, izzetini, şerefini ABD- AB destekli Siyonist İsrail’e karşı korumak için savaşırken şehit olan Yahya Sinvar için ABD başkanı Biden gibi sevinenler olmuş.

        Mümkündür.

        Dini, mezhebi veya ırki çekişmelerle bölünüp birbirinin hasmı olmak böyle bir şeydir. Parçalar öylesine savrulur ki biri veya birkaçı savrula savrula onları bu hale getirenlerle aynı safta hizalandıklarının bile farkına varamaz hale gelirler. Fanatizm idrakleri kapatır, gözleri kör, kulakları sağır eder çünkü.

        Gazze’de olduğu gibi…

        Edebiyatımızın zarif şairi merhum Cahit Zarifoğlu bir zamanlar bu konudaki hassasiyetini şu ölümsüz mısralarla dile getirmişti:

        “Bir deli akıl çırpınıyor aramızda

Rızık korkusu can korkusu baş mesele

Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden

O büyülü çiçekleri yol arın bir kere

Başını eğmiş zalimleri dinlersin

Dersin 'lokmam ellerinde'

Filistin bir sınav kâğıdı

Her mü'min kulun önünde

De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır

De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine”

Haklıymış.

Gerçekten de mülk suresinin ikinci ayetinde beyan ettiği gibi ‘ölümü ve hayatı yaratan Allah, amel bakımından hangimizin daha güzel davranışlar sergileyeceğini denemek için’mü’min kullarının önüne zaman zaman böyle sınav kâğıtları koyar. Kuralları defalarca açıklandığı için sonuçlarına da kimsenin asla itiraz edemeyeceği çetin sınavlardır bunlar.

1492’de İspanya’da Gırnata’da son İslam devleti yıkılıp enkazı altında Müslümanlar can çekişirken de durum bugünkünden farklı değildi. Mısır’da Fatımilerin ardından Memluk devleti, İran’da Şiiler, Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlılar vardı. Aralarında birlik olmadığı gibi biri ötekinin varlığını acilen bertaraf edilmesi gereken bir hedef gibi görüyordu. Bu ve benzeri birçok nedenle Endülüslü Müslümanlar, küffar zulmü altında inim inim inlerken çığlıklarını Müslüman kardeşlerine duyuramadılar. Duyanlar da beklenen yardımları ulaştıramadılar. Güçlerini birleştiren Avrupalıların Müslümanlara karşı besledikleri kin ve nefret öyle büyüktü ki İber yarımadasında Müslüman bırakmadıkları gibi o güzel medeniyetin altı yedi asırlık izlerini bile yok ettiler.

Her ne yaparsa yapsın her zaman İsrail zulmüne sağladıkları desteklerini açıklama yarışına girenleriyle, ‘Elin Arab’ından bana ne?’ deyip sırt çevirenleriyle paramparça edilmiş coğrafyamızda değişen bir şey yok.

19 Ekim Cumartesi günü Sabah’taki köşesinde usta gazeteci Mahmut Övür ‘Yahya Sinvar ve Maskeli Emperyalizm’ başlıklı yazısında içimizden birilerininsınırlarımıza doğru yaklaşmakta olan yangına karşı hepimizi daha dikkatli olmaya çağırmasını bile ‘hadi canım sen de!’ tavrıyla itibarsızlaştırmaya çalışanların bulunduğunu Lübnan örnekliğinde dile getirerek ayrışmanın felaketimiz olacağı uyarısında bulunuyordu:

“O günleri Lübnan'a giderek izleyen gazeteci Banu Avar"Böl ve Yut" kitabında, bugün 50 bin Filistinliyi katleden soykırımcı İsrail'in arkasındaki ABD'yle birlikte bölgeyi nasıl kaosa sürüklediğini ayrıntılı anlatıyordu. Konuştuğu isimlerden biri de Hizbullah'a yakın gazeteci İbrahim Musavi'ydi.

Musavi iki önemli tespit yapıyordu. İlki bugün Türkiye'nin de gündeminde olan "iç cephe" meselesiyle ilgiliydi:

"Emperyalizmin iki safhasıyla karşı karşıyayız. Birincisi işgallerle gelen emperyalizm. İkincisi ise maskeli emperyalizm; dışarıdakiler ve bir de içimizdekiler var. İçimizde kendi halkının çıkarlarına karşı Batı'yla birleşenler var."

         İstiklal Marşı’mızın şairi merhum Mehmet Akif Ersoy, yüz küsur yıl önce bugünkü halimize az çok benzeyen tabloyu şu hikâye ile anlatmıştı Safahat’ında:

         “Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi

Saldırırmış ansızın, yaydan boşanmış ok gibi

         Lakin, aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek

Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek

         Kâr sayarmış bir tutam ot, fazla olsun yutmayı

Hasmı, derken çullanırmış yutmadan son lokmayı

         Bir hakikattir bu, şaşamaz, bildiğin üsluba sok:

Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız

Bir bakın; hala mı hala ihtiras ardındayız”

Batı’nın maskesinin yırtıldığını ta1915’ yazdığı Çanakkale Şehitleri için yazdığı destan şiirinde dile getirmişti rahmetli.

Yazık ki dişlerinden kan damlayan bu canavarı hala dünya güzeli bir afet gibi görmeye devam eden divaneler vararamızda.

Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal/21 Ekim 2024

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.