banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Yılın en uzun ve en sıcak günlerinde idrak ettiğimiz bayram günlerinden bir gün…

        Vakit öğleye doğru ilerliyor. Mahallede neredeyse çıt yok. Mesela bayram günlerinin olmazsa olmazı çocuk sesleri yok, bebek sesleri yok. Sadece çatı altlarındaki bulabildikleri boşluklara yuva kurmuş serçelerin yavrularına yiyecek taşıma telaşıyla çıkardıkları sesler var. Bunlara komşu kümeslerinde yumurtlayan tavuklarla onların canhıraş feryadına ilgisiz kalmak istemiyor görüntüsü veren horozların koroya öylesine dâhil olarak çıkardıkları sesler eşlik ediyor. Ara sıra da köpeklerin…

        Çöp atmaya çıkmıştım.

        Kapı önlerinde komşulardan biri var mı diye etrafa iyice bakındım. Çok şükür, yolun karşısında kaputu açık bir arabanın motoruna eğilmiş birini gördüm. Bu, komşumun ta çocukluluğundan beri bildiğim tekoğluydu. Liseden sonra baba mesleğine gönül vermiş, askerliğini çoktan yapmış, sanayide tamirhanesi olan, tamir işlerinde ‘çekirdekten yetişme’ deyimine layık, oldukça iyi yetişmiş, güler yüzlü, efendi bir gençti.

        Selamlaşıp bayramlaştık ayaküstü. Sağlığımı sordu, eşimin durumunu sordu. ‘İyiyiz çok şükür’ dedim. Döndü, elleri motorun bana göre oldukça karışık aksamı arasında bir noktada başladığı işine devam ederken başını çevirmeden aynı soruları bir kere daha sordu. İhtimal daha önce de birkaç dakikayı geçmeyen bu ayaküstü görüşmelerinde olduğu gibi boşluk kalmasın diye yapıyordu bunu. Rahmetli kayınpederimden hatırladığım bir haldi bu. O da her karşılaşmamızda ilk sorduğu bu‘nasılsın’ sorusuna cevap verilirken sözün tamamını beklemeden ‘daha daha nasılsın?’ deyiverirdi de, gülerdik.

        Bir bayram günü kıyafeti ve elleri bayramdan önceki akşamüstleri iş dönüşlerinde gördüğümden pek farklı olmayan bu genç komşum, tam onu işiyle baş başa bırakıp ayrılacağım esnada gene gözünü motordan ayırmadan oldukça karamsar bir ruh haliyle ve o gün ondan hiç beklemediğim şekilde ‘Hayat boş!’ deyivermez mi?

        Geçip gidemedim; çünkü bir bayram sabahı onu böyle söyleten her ne ise, efkârını dağıtmaya yarayacak bir şey söylemem gerektiğini düşündüm hayatının baharını yaşayan ve bir süredir düğün hazırlıkları içinde olduğunu bildiğim bu kara yağız komşu oğluna. ‘Hayat boş filan değil yiğidim!’ dedim ve şunları ekledim:“Rabbimiz Kerim kitabında hiçbir şeyi anlamsız ve amaçsız yaratmadığını söylüyor. ‘Boş’ deyip geçiverdiğimiz hayat, amacına uygun şekilde doldurulabilirse neden boş olsun! Bak, sen şimdi evinizin en serin yerinde dinlenebilirdin; fakat bu sıcakta kalkmış, bakıma ihtiyacı olan bir araçla ilgileniyorsun ve işini severek pek de güzel yapıyorsun! İnsanlar istedikleri yere gidebilsinler, hele bir bayram günü daha çok mutlu olsunlar diye değil mi? İşte bomboş da geçebilecek bu saatlerini anlamlı hale getirdin. Demem o ki hayatının bu anı boş geçmedi, güzel bir şeyle dolduruldu. Hayat dediğimiz şey böyle anların toplamı değil mi? Motorun sesini duyunca yüzünün güldüğünü fark ettim. Mutluluk dediğimiz şey veya şeyler başka ne ki?”

        ‘Doğru, haklısın…’ dedi. O esnada evinin yan tarafındaki küçük atölyesinde boş zamanlarında metal işleriyle uğraşmayı zevk haline getiren başka bir komşumuzun yeni bir işe başladığının alameti sayılan makine sesine dikkatimi çekerek ‘Göyüyor musun? … amca da boşluğu sevmiyor’ anlaşılan deyince ‘işte şimdi de sen haklısın’ deyip evime döndüm.

        Döndüm; ama dilimize iyice yerleşmiş olduğu için hemen her yerde genellikle yakınlarımızı veya tanıdığımız insanları kaybetmenin üzüntüsüyle daha çok kullanıldığına şahit olduğumuz ‘hayat boş’ sözüne takılıp kalmıştım işte. ‘Fanilik’ anlamında doğruydu altın kalpli genç komşumun söylediği; lakin belki onun gibi birine ve uluorta söylenişini doğru bulmamış olabilirdim.

        Hayat boş mu?

        Bu söz de dünyanın yalan veya değersiz olduğunu ifade eden diğer pek çok söz gibiydi. Kimin ne amaçla ve konuya hangi tarafından bakarak söylediğine bağlıydı bana göre.Mesela öyleleri vardı ki insanlara bunları telkin ede ede ellerinde avuçlarında ne varsa alıp götürüyorlardı. Dillerinden bu sözleri düşürmüyorlardı; ama iş fedakârlığa gelince metelikten vazgeçmiyorlardı. ‘Hayat boş’ veya ‘dünya yalan’ gibi sözler de pek ala sömürü malzemesi olarak kullanılabiliyordu istismarcıların ellerinde. İnsanları çalışmaktan, üretmekten alıkoyan hülasa hayat karşısında edilgen kılan bir taraf olduğunu düşünürüm özellikle istismarcıların dilindeki böyle sözlerde.

        Yoksa elbette herkes geldiği gibi gidici;

        Lakin gidici olduğunu bilen insan hiçbir şekilde bilgisi olmadığı bu gitme anına kadar yapabileceği ne varsa en iyisini yapamasa bile bir ucundan tutuyor. Hayat parçaları demek olan anlar böylece anlamlı ve değerli hale geliyor. Sorumluluk bilinciyle anlamlı ve değerli hale getirilen hayat boş filan olmuyor. Aynı zamanda ebedi yurt için de kazanacaklarının peşine düşüp uğraşmış insanlar için bu güzel kazanç uğrunda harcanan ömür neden boş olsun.

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal 24 Haziran 2024

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.