Bir bayram sabahına bir daha eriştirdiği için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.
Arife ve bayram günleri, ziyaret önceliğini fani âleme gönderdiğimiz yakınlarımıza verdiğimizden olsa gerek, hayatın anlamını ve faniliğimizi daha çok düşündüğümüz, müstesna anlar olarak yerleşmiştir hafızalarımızda. Sevinçlerle hüzünleri diğer zamanlardan daha çok iç içe yaşarız bugünlerde; çünkü bir kabristanda boy boy ‘hüvelbaki’ler karşısında hissettiğimiz keder, daha oradan ayrılmadan bizim gibi yakınlarını ziyarete gelmiş bir aşina çehreyle karşılaştığımız anda yerini uzun süredir görmediğiniz bu dostla buluşmanın sevincine bırakıverir…
Birinci günün malum telaşını atmış olarak eş dost mesajlarına ferah ferah bakma imkânı bulduğum ikinci sabah bir kanalda izlediğim haberlerin ardından ‘Ustaların Dizelerinde Bayram Coşkusu’ adlı bir özel dosya açıldı. Zamanlaması bakımından son derece isabetli, içeriği yönünden güzel bulduğum bu dosyada Neşet Ertaş’tan Abdürrahim Karakoç’a, Esat Kabaklı’dan Barış Manço’ya neredeyse yok yoktu.
Bayram temalı, türküler ustaların hafızalarımıza iyice yerleşmiş resimleri eşliğinde genellikle kendi seslerinden veriliyordu.
Yarım saate yakın bir süre bekleyen kahvaltıyı, soğuyan çayı filan unutarak öyle dalıp gitmişim… Dikkatimi çeken şu oldu: Hepsinde konu bayramdı; lakin bunların hepsinde içimizdeki hüzün tellerini titreten bir hava vardı.
Ustaların dizelerinden açılış Alvarlı Muhammed Lutfi Efendi ile yapıldı. Esat Kabaklı İle Orhan Hakalmaz,aynı zamanda tasavvuf ehli bir şair olan Alvarlı’nın ‘Bayram o bayram ola’ mısralarına hayat verdiler.
Can bula cananı,
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını,
Bayram o bayram ola
Hüzn-ü keder def ola
Dilde hicâbref ola
Cümle günah aff ola
Bayram o bayram ola.
Barış Manço’nun okuduğu şarkının dizelerinde de vardı arife ve bayram günlerinde yaşadığımız hüzünle kederin iç içe geçmişliği:
Sen gittin gideli
İçimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta
Cennette meleklerle
Bizi düşler ağlarsın
Bugün bayram
Erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri
Üzmeyelim bugün annemizi
Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın Cumhurbaşkanımız ile yapılmış bir özel programda okuduğu şu türkü ile bayramı selamlayan türküsünü dinlerken bahsettiğim duyguların kahvaltıyı bir süre daha erteleyecek kadar etkisi altına aldığını hissediyordum…
“Gönlümün meramı sensin
Gel bugün bayram olsun
Sinamda gizli yaramı
Sar bugün bayram olsun”
Bugün bayram; lakin gönül coğrafyalarımızda oluk oluk akan kanlar ve dur durak bilmeyen mezalimler sebebiyle içimizde de fazlasıyla buruk. Tıpkı şu hak türkümüzün mısralarında olduğu gibi:
Bugün bayram günüdür, hele hele hele ninnayı
Güzeller düğünüdür, hele hele hele ninnayı
Herkesin yüzü güler,
Bana matem günüdür
Ve edebiyatımızın destansı Mihriban şairinin bir bayram sabahı bir fakirhanede yaşanan dramı dile getirdiği mısralar da kapanmayan sosyal yaralarımız sebebiyle bayramların bir türlü bayram olamadığını anlatıyordu. Bir yanımız acırken bayramlar bayram olmuyordu işte.
“Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off! ” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı…”
Arife ve bayram günleri hayatın anlamını, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini daha iyi idrak edebilmenin sayısız imkânlarını sunuyor hepimize. Öyleyse…
Öyleyse aldığımız her nefesin bayram olduğunu düşünelim. Birbirimizin kıymetini bilelim ve Çorum yöremizden derlenen şu halk türkümüzün mısralarında belirtildiği gibi bayramlaşalım:
Şu mübarek günde küsmek olur mu?
Uzat ellerini bayramlaşalım.
Tanrı selamını kesmek olur mu?
Uzat ellerini bayramlaşalım.
Bayramımız mübarek olsun efendim.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 17 Haziran 2024