banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Rahmet ayı Ramazana bir daha kavuştuk şükürler olsun.

        Bu nedenle öncelikli duamız ve dileğimiz, Kur’an’ın nazil olmaya başladığı bu ayda daha çok rağbet ettiğimiz Kur’an’ın insanlığı fabrika ayarlarıyla yani fıtratıyla buluşturması olsun.

        Duanın Rahman ve rahim olan Allah ile ilişkimiz ve iletişimimizin tam merkezinde yer aldığını gördüğüm bir ayetle başlıyorum.

        “Ve Rabbiniz şöyle buyurur: “Bana dua edin ki ben de kabul edeyim!” Bana kulluk yapmayı gururlarına yediremeyenler, rezil rüsva olarak cehenneme girecekler.” (Mü’min suresi, ayet 60)

        Demek oluyor ki dua kulluk, kulluk da duanın ta kendisiymiş.

        Çağırmak, seslenmek, istemek anlamlarına gelen ve da’vet ve da’va kelimeleriyle yakın akraba ola dua kelimesi Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde ‘Kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunması anlamında dinî terim ve bu amaçla icra edilen bir ibadet şekli.’ diye tanımlanmış.

        Yukarıdaki tanımda isteğin öne çıkarılıp, kulluğun yani sorumluluklarımızın gereğini hakkıyla yerine getirmek demek olan fiili duanın ıskalanır gibi olduğunu düşündüm. Bir de halimizi Rahman’a arz ederken ne kadar dua fakiri olduğumuzu…

        Aşağıdaki yazımı on beş yıl önce böyle bir Ramazan ayı başlangıcında (24 Ağustos, 2009) benzer duygularla kaleme almışım. Geriye dönüp bakınca dualarımızda da adına ‘İslam dünyası’ denilen dünyamızda da değişen pek bir şey olmadığını gördüm.

İşte beş ayı aşkındır karadan, havadan ve denizden üzerine ölüm yağdırılan Gazze! Haberlerde Gazze tam bir harabe! Haberci, bu satırları karaladığım sırada, harabeler arasında saf tutup namazlarını eda eden Gazzelileri gösteriyor; insanlığın tamamen gözden çıkardığı bu küçücük kara parçasında ne hazin ki katliamın devam ettiğini, ve bu insanların Ramazana ölümlerin, zulümlerin ve açlığın eşliğinde girdikleri bilgisini aktarıyordu.

***

“Dilimizdeki dua ve yakarış ifade eden cümleleri çoğaltmamız gerekiyor deyiverdim bir taziyede. Sonra bunun ne büyük bir öneme sahip olduğunu düşündüm uzun uzun. Çünkü sofrada, camide,imama uyarak “amin” dediğimiz gerek bir zamanlar ezberleyip de sırası gelince ‘teyp kaydı’ gibi alelacele tekrarlayıverdiğimiz dualarımızın birçoğunun anlamını bilmiyoruz.

        Yemeklerden sonra okunan dualarımıza bir bakın; bir iki kalıp dışında ne var Allah aşkına? Şöyle kendi kendimize hamdımızı şükrümüzü ifade etmek üzere yerlerin ve göklerin sahibi, bizi sayısız nimetlerle nimetlendiren, her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuzu düşündüğümüz Rabbimize yönelerek el açıp kendi duygu ve düşüncelerimizin ifadesi olan kendi cümlelerimizle dua edebiliyor muyuz?

        …

        Bir arkadaştan dinlemiştim. Öğrenci olduğu yıllarda katıldığı bir düğünde gelin alma esnasında kendisinden dua etmesi istenir. Bu durumda okunan duayı bilmemektedir. Cemaat öyle ısrar eder ki arkadaş bilmiyorum dese hiç hoş olmayacak, durumu kurtarmak için yemeklerden sonra okunan bir duayı okur. Kalabalık bu duaya büyük bir coşkuyla ‘amin!’ der.

        İnsanın anlamını bilmediği bir duaya ‘amin’ demesi kadar tuhaf bir şey olamaz. Ama gelin görün ki cemaatle kılınan namazlardan sonraki dualarda hep aynı şeyi yaşar dururuz. İmam efendi ne söyler, biz neye ‘amin’ deriz, bilmeyiz. Böyle olunca namaz çıkışı var gücümüzle işimize veya evimize koşarız. Namazdan ve duadan beklenen netice ortaya çıkmaz, namazımız da duamız da ara sıra yaptığımız işlerden biri haline gelmiştir. Bana göre sorunun en önemli nedenlerinden biridir kendi kelime ve cümlelerimizle dua etmemek veya bu şekilde dua etmeyi becerememek. Dille gönül arasında sağlam bir bağ vardır. İnsanın anlamını bilmediği cümlelerle gönlü arasında nasıl köprüler kurulabilir ki?

Söz uzadı, Şair İhsan Esen’in ‘Dua’sıyla bitirelim:

           “Ömür kısa, hayat zor, arzular çok, vakit dar,
           Hedeflere varmayı, nasib eyle Yarabbi.
           Nefsimi ıslah eyle, kalbime bir ışık ver,
           Gönül ile görmeyi, nasib eyle Yarabbi.

           Habibinin aşkıyla baştanbaşa dolmanın,
           Bedenleri aşarak gönülden tad almanın,
           Tüm dünyayı unutup, sana teslim olmanın,
           Sırlarına ermeyi nasib eyle Yarabbi.

           İstekler çoğaldıkça, gün gün eriyor ömür,
           Ayaklarım yoruldu, yollar serapa çamur,
           Gündelik uğraşılar, ruhumu saran demir,
Parçalayıp kırmayı, nasib eyle Yarabbi!

         Çil çil kubbeler çöktü, Türk izi silinmekte,
           Köprü, türbe, hanlardan, intikam alınmakta,
           Taşları yok olsa da, yerleri bilinmekte,
           Yeni baştan örmeyi, nasib eyle Yarabbi.          

           Rahmet ayı Ramazan, dilimizi kendi cümlelerimizle edeceğimiz dualarla zenginleştirmek için bir fırsat

           Ramazanınız mübarek, milletimiz ve memleketimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olsun efendim.”

        Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal/ 11 Mart 2024

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.