İçine doğduğumuz güne söyleyeceğimiz sözümüz/ sözlerimiz olmalı elbette gönül hoşluğu ile. Bunların ilki ve en önemlisi bizi bir daha o güne, o sabaha kavuşturan sabahın Rabbine, Âlemlerin Rabbine olmalı: ‘Elhamdülillah, Şükran lillah!
Sonra söyleneceklerin temel belirleyeni de kim olduğunuasla unutmamak oluyor. Yoksa ne diye bir şey söylesin insan şuna, buna?
Sorumluluk bilincine sahip bir insanın içine doğduğu güne söyleyeceği bir şeyler olması düşüncesi işte bu ana kaideye dayanıyor.
Unutmak ‘nisyan’ demek… Yazık ki nisyan, insan kelimesinin yanı başında hatta onunla hemhal olmuş durumda. Derler ki insan nisyan ile maluldür; lakin kasten unuttuklarımız, unutup yok saymak istediklerimiz, sırtımızı döndüklerimiz de olmuyor mu hayatın içinde?
Gökhan Özcan ‘İsyandan Nisyana’ (Y. Şafak, 08 Şubat 2024) başlıklı yazısında bazı şeyleri unutmamak ile ‘insan kalmak’ arasında zaruri bir bağ kurarak soruyor insan kalıp kalmayacağımızla ilgili en hayati soruyu:
“Ancak bazı şeyler var ki, onlar unutulamaz. Unutulabilir ama unutulması kabul edilemez. Kim olduğumuz mesela, dünyada ne yaptığımız, neye inandığımız, neye bağlandığımız... İnsan kalmak için nelerden vazgeçemeyeceğimiz... Böyle şeyleri unutursak, unutmaya rıza gösterirsek, unutmakla yükünü hafiflettiğimiz insanlığımız neye yarar? Ne kalır bizden geriye?”
İnsanın içine doğduğu güne söyleyeceği bir sözü olmasını iman-sevgi denklemi gibi anlaşılabilir bir ilkeye dayandırılıyor. Hani Allah’ın elçisi bu denklemi şöyle beyan etmişti insanlığın akleden kalbine: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” Yazıda ‘insan kalmak’ ile ‘kim olduğunu unutmamak’ kavramları arasında kurulan ilgiyi bu bakımdan son derece mantıklı bulduğumu söylemeliyim. Günün sonunda ‘insan kalmak’ gibi bir kazançtan söz edebilecek olanların mutlaka hatırda tutacakları şey, en berrak şekilde bu kadar güzelvurgulanabilirdi.
Tam olarak “Bugün Allah için ne yaptın?” muhasebesinde karşılığını bulan bir denklem bu. İnsanın ‘insan kalmak’ için içine doğduğu her güne, her ana söyleyeceği bir sözü, atacağı bir adımı, yapacağı bir işi mutlaka olmalı. Ondan bir şey kalacaksa geriye yol belli, hesap belli.
Hesabın tutması, unutmaması gerekeni unutmamasıyla mümkün… Rabbimizin bu konudaki uyarısı özün özüdür:“Allah’ı unutan ve (bu yüzden Allah’ın da) onlara kendilerini unutturduğu kişiler gibi olmayın! Onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.”Haşr/19
Rabbini unutmazsa, kendini unutmaz; kendini unutmamasının garantisi Rabbidir çünkü.
Kişiden sadır olacak her türlü iyi güzel iş ve eylemler (salihat) daima bu zeminde ortaya çıkmıştır, çıkacaktır.
İçine doğduğu güne ve yaşadığı her ana söyleyeceği bir sözünün ve gücü nispetinde yapabileceği eyleminin olması bu bilincin gereğidir ve gönül hoşluğuyla yaptığı en güzel ibadettir.
Bırakın Gazze’de, Filistin’de veya mazlum coğrafyaların herhangi bir yerinde işlenen cinayetleri, katliamları, Mehmet Akif merhumun Hz. Ömer’in sorumluluk ahlakını anlatırken ifade ettiği:
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu” beytindeki gibi bir bilinci hayatının her anına taşımaya çalışır.
İçine doğduğumuz güne söyleyeceğimiz bir sözümüz olacaksa bazı şeyleri neden unutmamamız gerektiğinin en can yakıcı örneklerini mesela 07 Ekim’den beri her gün her gece Gazze ve Filistin’de yaşananlar yeterince anlatmadı mı?
Çoğu bebek on bini aşkın çocuğun, binlerce annenin ve savunmasız binlerce masum insanın en barbar yöntemlerle katledilmesinden bizim de cevaplamamız gereken sorular olmayacak mı Rabbimizin huzurunda?
Evsiz, yuvasız annesiz, babasız kalmış yavruların enkazlar arasında tir tir titreyerek ölümü beklemeleri azabından bize de bir pay var mı?
İçine doğduğumuz güne söyleyeceğimiz çok söz ve yapabileceğimiz çok şey var aslında ‘insan kalmak’ için!
Evet, her meselenin başı oraya varıp dayanıyor:
İnsan kalmak…
Sahi, o kalmazsa ne kalır geriye?
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 12 Şubat 2024