07 Ekimden beri gözlerimiz ekranlarda, Gazze’yi izliyoruz. Küçücük bir karaya sıkıştırılmış iki buçuk milyon insan, aralıksız bir şekilde karadan, havadan denizden tahrip gücü yüksek en ağır bombalarla vuruluyor.
Evler, camiler, okullar, hastaneler, mülteci kampları her yer, daha önce defalarca vurulduğu gibi bu defa taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamaya azmetmiş bir kudurmuşlukla bombalanıyor.
Gazze’de müstahkem mevki yok, bölgeye giriş, oradan çıkış yok. Gazze Çanakkale’den daha çetin şartlarda her dakika harabeye dönerek ayakta kalmaya çalışıyor diyebilir miyiz? Hayır, Gazze, yeni doğmuş bebekleriyle, anneleriyle, masum insanlarıyla sadece ölüyor. Artık haritadan silinmek üzere…
Dün sosyal medya paylaşımlarında Gazze için yazılanlara baktım… Dua edenler var, olaylar karşısındaki duruşumuzun niteliğini, imanımızın derecesini Peygamberimiz Hz. Muhammed’in o çok iyi bildiğimiz hadisi ile göstermeye çalışanlar var, şairlerden yapılan alıntılar zulmü anlatan… Her biri duyarlı kalplerin tarifsiz acılarını yansıtan ifadeler. Bunlardan biri neredeyse yüz yılı aşkın bir süredir bölgede yaşanan dramı ve ne yazık ki değişen bir şey olmadığını anlatması bakımından oldukça manidardı. O rikkat sahibi, yaralı kalbin paylaşımı şuydu:
“Ninnilerle uyutulması gereken bebeklerin silahlarla susturulduğu bir dünyada sadece susuyoruz… Sahi, uygarlık diye övündüğümüz şey bu mu?
Geriye dönüp bakmak, zulmün artarak devam ettiğini göstermesi bakımından gerçekten de bölgede değişen bir şey olmadığını söylüyordu.
Aşağıdaki yazımı 19 Kasım 2012’de yazmışım mesela.
Gazze’de Çocuk Olmak
Filistin’de Gazze’de insan olmak, hele çocuk olmak ne büyük imtihanmış Allah’ım!
Kendimi bildim bileli İsrail Filistin’de Gazze’de evler yıkar, çocuk öldürür, ocaklar söndürür. ABD bu terörist devletin hukuka ve insan haklarına uymayan her türlü eylemini kayıtsız şartsız destekler, böyle olunca özellikle bölgeyi her seçim öncesi cehenneme çevirir bu ülkenin iktidar sahipleri. Çünkü bu ülkede halkın oyu daha fazla Filistinli öldürene akar yıllardır ve yönetime talip olanlar en çok buna dikkat ederler.
Geçen yıl ilçemizde hayırlı hizmetleri olan Gönül Bağı’nın kurban organizasyonuna katılarak bin bir meşakkatle Gazze’ye gidip oradaki mazlumlarla kucaklaşan fedakâr bir arkadaşın izlenimlerini dinlemiştim: Gazze’ye Mısır üzerinden ulaşabilmişler. Halkın ihtiyaçlarını tünelleri kullanarak sağladıklarını, bu tünellerin neredeyse nefes alabildikleri en hayati yerler olduğunu, her taraftan İsrail kuşatması altında adeta bir cezaevinde yaşadıklarını, havadan da sürekli izlendiklerini, her an tepelerine bir bombanın düşebileceği ihtimalini göze alarak yaşamaya alıştıklarını filan anlatmıştı. Birkaç günde yaşadıklarından öylesine etkilenmiş ki anlatırken yeniden yaşıyordu ve bu hali bizi de etkiliyordu. Hele çocuklarla ilgili gözlemleri… Bayram günü Türkiye’den götürebildikleri oyuncakları dağıtırken yanlarına ürkek ürkek yaklaştıklarını, bir çocuğun ısrar edilse bile ikinci bir oyuncağı almağını, o topraklarda oyuncak görünümlü patlayıcılardan çok zarar gördüklerini, bir bayram günü olmasına rağmen Gazeli çocukların oyuncaklara karşı ilgisizliklerinin bunlara bağlı olabileceğini velhasıl Gazze’de çocuklara çocukluklarını yaşamanın haram olduğunu anlatmıştı.
İşte birkaç gündür gene bombalar yağmaya başladı Gazze’ye. Televizyon ekranlarına dehşet görüntüleri geliyor. Bomba şimşekleri iniyor mazlumların üstüne. Binalar bir anda harabeye dönüyor. Bir baba kucağına aldığı yeni kefenlenmiş çocuğunu taşıyor koşar adım. Hareket halindeki bir aracın bir füzeyle vuruluşu defalarca ekrana geliyor. Siyonistler tehlikeli gördükleri düşmanlarını böyle suikastlarla öldürüyorlar. Feryat eden perişan kadınlar, sırtında yaralı taşıyan insanlar herhangi bir filmin kareleri gibi izleniyor.
İsrail devlet terörü uyguluyor, canı nasıl isterse, ne zaman isterse istediği kadar insan öldürüyor, dünya izliyor. Bizler de izliyoruz.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti adıyla kurulan Birleşmiş Milletler, gerçekte Osmanlı Devleti’ni parçalayıp yıkan güçler tarafından; sömürü alanı olarak belirledikleri yerlerde istedikleri düzeni kurmalarını meşru göstermek için oluşturulmuştur. Kurulduğu günden bu güne yegâne hizmetleri de ne hazin ki halkı Müslüman olmayan ülkeleri koruma altına alarak diğerlerini kurtlar sofrasına atmak ve dişlerinden kan damlayan canavarların insafına terk etmek olan, kurallarını tamamen emperyalistlerin koyduğu paravan bir örgüt olmuştur. Örgütün bir Güvenlik Konseyi var; ancak İsrail’in güvenliğinden başka hiçbir ülkenin güvenliği umurlarında olmayan bu konseyin beş daimi üyesi çıkarlarına göre istedikleri gibi paslaşarak pis bir oyunu sürdürüyorlar ve başka bir oyuncuyu asla aralarına almıyor, üyelerin ne durumda olduklarına da aldırış etmiyorlar.
Diyorum ki şimdi Gazze’de olmanın, mazlumun yanında olmanın tam zamanı.
Bir kişiye yapılan kaksızlık bütün insanlığa yöneltilmiş bir tehditse bu tehdidi bertaraf etmek için haktan yana taraf olmalıyız.
Kendimizi Gazzelilerin, Gazzeli çocukların yerine koyalım.
Her gün üç lira harcıyorsak bir lira da Gazeli çocuklara yollayalım.
Gün kardeşlik hukukunu işletme zamanı.
Seyrettiğimiz yeter!
Refika Gürkan’ın duygularıma tercüman olan şiiriyle bitiriyorum.
“Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Dağılan şarapnel parçaları arasında koşmak
ve ölümün kıyısında kan rengi bir hayatı kovalamak..
Gazze’de çocuk olmak nedir, bilir misiniz?
Oyuncak bir bebeğin hayali süsler düşlerimi
Hayatta hiç oyuncağım olmadı benim,
ama hep o hayalle savdım korku dolu gecelerimi.
Ansızın patlayan bir bomba sesiyle
Fırlarım yatağımı serdiğim kapı arkasından
Ayaz kesen bir korkudan buz tutmuş el ve ayaklarım..
Gökyüzünde karanlığın hükmünü bozan bir ışık kümesi
Aydınlatır camları kırık virane odamızı..
Çocuklar ışık oyunlarını çok sever, bilirsiniz
ama Gazze’li çocuklar değil..
Ölesiye korkar onlar, patlayan her ışıktan..
Ben de çocuğum..Gazzeliyim.. Korkuyorum..
Gerçek yıldızlar yüzünü gösteremez Gazze semalarında
İzin vermez ölüm yüklü bulutlar sevimli pırıltılara..
Çığlıklar yükselir Gazze’de,
Bu bulutlardan yağan ışıkların ardından…
Sanki bir ahtapotun kolları kuşatmış göklerimizi,
ve ölümün soğukluğu dolaşır peşi sıra evlerimizi..”
…
‘Yüreğimiz yangın yeri…’ diyor, ‘Gazze cehennemi yaşıyor’ diyor bölgeden izlenimlerini canlı yayına bağlanarak anlatan bir muhabir.
Yüreğimiz yangın yeriyse artık böyle gelmiş böyle gitmemeli; ama nasıl? Fosfor bombaları altında yanıp yakılan bebeklere bir faydası olacak mı yüreklerimizdeki yangınların?
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 23 Ekim, 2023