Güce tapınır hale gelmesiyle birlikte insanın insana her türlü işkenceyi, zulmü pervasızca, hayâsızca yapabilir hale geldiğini, orada durmayarak vicdansızlığı, hukuksuzluğu, nihayetvandallığı sıradanlaştırdığını her yerde mebzul miktarda görüp duruyoruz.
İşte bu ahval ve şerait içinde varlığın hafızalı oluşunu görmezden gelmeye her lahza biraz daha alıştırılarak öylesine yaşayıp gittiğimiz bir hengâmedeağaçların da bir yarası olduğu, olabileceği veya onların da sakladıkları sırları olduğu; günü gelince kendileri gibi bir dert ehlini yanı başlarında bulunca hikâyelerini anlatabildikleri kimin umurunda olur ki?
Ben bu sorunun cevabını güzel ilçemiz Seydişehir’in medar-ı iftiharı öğretmen yazarlarımızdanAyşe Ünüvar Hoca Hanım’ın yeni kitabı ‘Yaralı Badem Ağacı’nı okuyunca buldum.
Araştırmacı-yazar Ayşe Ünüvar Seydişehir Muhsin Kiremitçi Fen Lisesi’nde görevli öğretmenlerimizden. ‘Kör Kalbe AşkDokunmaz’dan biliyorum ki Ayşe Öğretmen, gönül gözüyle görüp kâinata aşkla bakanlardan; varlığı bu aşkla müşahede edip varlığın hafızalı oluşunu aklından hiç çıkarmayan ve görüp hissettiklerini aşkla anlatanlardan.
Geçen Hafta bu okulun son sınıfında okuyan öğrencilerinden biri olan torunumla imzalayıp göndermiş ‘aşk’la yazdığı yeni kitabını sağ olsun.
Her biri birbirinden güzel ve zengin izlenimlerle dolu yirmi bir hikâye var ‘Yaralı Badem Ağacı’nda okuyucunun yüreğine dokunan; hala acımayı, merhameti, sevgiyi unutmamış taraflarımıza dokunan ve birçok yönüyle bizi sarıp sarmalayan.
Ustalıklı dokunuşları var Ayşe Ünüvar’ın. Derler ki sanatçı bizim de görüp düşündüklerimizi, bizim de hissedip anlatamadıklarımızı bir yolunu bularak anlatabilendir. Özellikle kitaba ismini verdiği için okuma önceliğini kendisine verdiğim ‘Yaralı Badem Ağacı’nda…
Hikâyelere şöyle bir kapıdan geçiliyor:
“Yaralı bir ağaçtır insan!
Saklar yarasını insandan…”
Bu bir bakış açısıdır bana göre. Alelade bir bakışla göremezsiniz, gördüklerinizi; görseniz de anlayamazsınız. Bir ağaç sadece bir ağaç değildir, bir çiçek de öyle. Hele insan, sadece etten kemikten bir varlık olamaz. Bu nedenle okuyucu; her gün yanından geçip gittiği bir ağacın, bir sokağın, bir evin, yolun veya çeşmenin hülasa varlığın dünden bugüne özünde taşıyıp getirdiklerine, hafızasına, hikâyesine ne bileyim her şeyine daha yakından bakmaya davet edilir adeta hikâyeler boyunca.
Gelelim ‘Yaralı Badem Ağacı’nın söylediklerine…
Hikâyede insanın yeryüzündeki misyonu, yüklenmeyi kabul ettiği sorumluluk derin yaraları olan bir badem ağacı üzerinden anlatılır.
Baharda ‘güneşin –yalancı güneşin- ışıklarına kanarak erken açan yaşlı bir badem ağacı ile dertleşilir. Kişinin badem ağacına, badem ağacının kişiye söyledikleri nakledilir ki görünüşe bakılarak yapılan suçlamalar da bunlara verilen cevaplar da oldukça anlamlı durur hikâyede:
“Kanmak en çok bademe yakışırmış.” Öyle der eskiler. Üzerine yapışan bu aşka benzer kanışı taşımak istedin. İlk açan, ata saydığın badem ağacından beri… ‘Kanmak’ size özgü idi sanki!”
Badem ağacı bu ‘kanmak’ isnadını kabul etmez. Etmez de tirazını şöyle seslendirir:
“Yok,” dedi…! Dinle beni insan kişi; kanmak değil bu, aşk ile ifşa etmek ilahi kalemin sana yazdığını. Aşk ile durmak dünyanın göğsünde.Plan yaparak, karşılık bekleyerek açmaz ki çiçek. Ne yazılırsa o! Hesapsız kitapsız açmak, hesapsız kitapsız yaşamak ve hesapsız kitapsız sevmek, işte bu en üst kalemin saflığa dair bir lütfudur. … Saflık her insana, çiçeğe, böceğe yazgılıdır. Lakin insan us yarışına girince kurnazlığa alışır ve olanı olmamış, olmamışı da olmuş gibi söylemeyi matah sayar. Oysa doğa yarışmaz! Bedenine vurulan balta darbesini sineye çeker de ona yazılan ne ise onu işemeye devam eder ve bundan müthiş bir haz duyar. Çünkü görevi ne ise onu aşk ile yerine getirmek her canlının içindeki ukdedir. İnsanlar ise görevlerine görevler ekleyip yarışa girerler. Yarış görev haline gelince sevmeyi, anlamayı, hoş görmeyi unuturlar ve saflık adına bir şey kalmaz insanda. Saflığın kaybolduğu bedenin içinden kaçar gider kalp. Siz pıtpıt atan şeyi kalbiniz sanırsınız oysa o, yaşamın devam etmesi adına çalışan bir makineye dönmüştür. Sonra yorulur ve gerçekten ölür. Geriye bir şey kalmaz ondan. …”
“Aslolan acıya rağmen, sıkıntıya, zulme rağmen evreni ruhunla adımlayabilmektir… İhtiyar bedenimin yarası insandan kalma. Yaram demem hiç karnımın yarığına. Çile de demem. Yaşamaya başladığımı, var olduğumu bana anlatan iz derim hep.”
‘Yaralı Badem Ağacı’nın söyledikleri bu kadarla sınırlı değil elbet. İnanıyorum ki okuyunca kendinizden çevrenizden ve içinizden birçok şey bulacaksınız. Bulduğunuz her izle onu daha çok tanıyıp daha çok dinlemek isteyecek ve daha çok seveceksiniz.
Bu vesile ile Ayşe Ünüvar Hoca’mı kutluyor, edebiyatımıza kazandıracağı nice güzel eserler için Rabbimden şevkini artırmasını diliyorum.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 09 Ekim 2023