banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO


"Okulun kütüphanesinde görevli Naci abimizin kontrolündeki hesaba yatırdığım 50.00 Tl.nin 10.00 lirasını hafta sonu çeker, 2.5 lirasını Ereğli'ye gidiş, 2,5 lirasını Ceran ya da Atlas Sinemalarına giriş, 2,5 lirasını da bir bağ taze soğan ve fırından aldığım sıcak ekmeğe vererek karnımı doyurduğum yıllar... Geri kalan 2,5 lirayı da okula dönüş için dolmuş parası yapardım."

1960'lı yıllar...

Birleştirilmiş 5 sınıfa bir öğretmenin ders verdiği, 1. 2. ve 3. sınıftakilere "serbest çalışmalarını, 4. ve 5. sınıflara ders anlatacağını" tevbihleyen öğretmenin ve öğrencilerin durumlarını gözünüzün önüne getirin.

İki ders sonra da 4. ve 5. sınıflar serbest çalışacaklar ve 1. 2. ve 3. sınıflara ders anlatacak öğretmen.

İste böyle bir ilkokuldan birincilikle mezun olduktan sonra iki aşamalı devlet parasız yatılı sınavlarını kazandım.

Kazandığım okul 7 yıl eğitim süreli İvriz İlköğretmen Okulu idi.

O öğretmenimiz de İvriz İlköğretmen Okulu mezunu bir öğretmendi.

O iki aşamalı sınavı yaparken bize, kazanacağımız okulun statüsünü de söylemişlerdi. O şartlarda, sınavları kazanıp 7 yıl öğrenim görecek ve bir köy ilkokuluna öğretmen olarak tayin olacaktık.

Gel gelelim şu an, belki de haklı olarak, milli eğitimin, adaletin acımasızca eleştirildiği bir ortamda, 1970'li yılarda yapılan adaletsizliği, milli eğitim anlayışını gözler önüne seren bir "Arap Çorbası" durumu yaşandığını paylaşacağım sizlerle...

Kazanılmış hakkımız olan İlköğretmen okulunu, bir emrivaki ile Öğretmen Lisesine dönüştürerek eğitim süresini 6 yıla indirip, ülkemizde bu yönde eğitim veren 36 adet İlköğretmen okulunun statüsünü bir anda alt üst etmişlerdi.

Üç yıl boyunca öğretmenlik hayaliyle okuduğumuz bir okulun statüsünü değiştirerek hakkımızı elimizden zorla alıvermişlerdi.

On binlerce öğrenci şok olmuştuk. Derdimizi Marko Paşa'ya dahi anlatamamıştık. Cılız geçen birkaç boykot olayıyla "oldu da bitti maşallah" diyerek hak gaspı yapılmış ve umurlarında dahi olmamıştı 1974 yılındaki devleti yönetenlerin.

Böylece milli eğitimin de adaletin de adeta ırzına geçilmiş ve ülkenin öğretmen ihtiyacı mülakatlar sonucunda, kendileri gibi düşünen öğrencileri eğitim enstitülerine alarak kırk günde kabağın bile yetişmediği bir gerçeklikte, 45 günde öğretmen yapılarak yurdun sathi mailine dağıtıp milli eğitimi "ülkücü" gençliğin elinden böylece kurtarıvermişlerdi....

Ama ne adalet değil mi?

Ama ne milli eğitim değil mi?

O öğretmenler daha sonraki yıllarda kendilerini mutlaka geliştirmişlerdir de iyi öğrenciler yetiştirmişlerdir diye umut ediyorum. İnşallah öyle olmuştur.

Devlet parasız yatılı okulunda gerçekten de beş parasız bir öğrencilik hayatım oldu. Bir tek bardak çayı bile içmeye para bulamadığım yıllardı o yıllar.

Babamın, benden başka geride kalan 9 nüfusun nafakasından kesip bana harçlık olarak verdiği 50.00 lirayı bozdurup bozdurup harcıyorum...

Bir çeyrek, çemen ekmeğe canımın çektiği ama aylarca yiyemediğim o yıllar...

Okulun kütüphanesinde görevli Naci abimizin kontrolündeki hesaba yatırdığım 50.00 Tl.nin 10.00 lirasını hafta sonu çeker, 2.5 lirasını Ereğli'ye gidiş, 2,5 lirasını Ceran ya da Atlas Sinemalarına giriş, 2,5 lirasını da bir bağ taze soğan ve fırından aldığım sıcak ekmeğe vererek karnımı doyurduğum yıllar.. Geri kalan 2,5 lirayı da okula dönüş için dolmuş parası yapardım.

Kütüphane memurunda kalan 40.00 lirayı 4 ay boyunca harçlık yapar "15 tatile" giderken arkadaşlarıma borçlanır, tatil dönüşü babamın verdiği 50.00 lirayı borçlarıma dağıtır bu sefer de 4 ay boyunca parasız kalırdım.

Bazen okulun ziraatında bulunan kiraz ağaçlarının ve üzüm bağlarının dibini çapalar böylece döner sermayeden 100 lira gibi bir para verirlerdi de rahatlardım biraz.

Bir kalemi bir okul sezonu boyunca kullandığım o günler...

Ama ne ekonomi be? Ama nasıl bir zenginlik be?

Burnuma 50 yıl önceki yiyemediğim 'çemen ekmek' kokusu geliverdi de bu yazıyı öylesine karalayıverdim.

Zamanın kıymetini bilin gençler.

Belki bir milyon kez benim o halimden en fakiriniz bile daha zenginsiniz, rahatsınız, huzur içindesiniz şu an.

Kimsenin dolmuşuna binmeyin.

Devletinizi, milletinizi, bayrağınızı, kültürünüzü sevin, öğrenin. Fakirlik sevgiyi azaltmamalı. Aksine size daha da güç vermeli, çalışma azmi vermeli ve zengin olmalısınız. Olamazsanız bile alnınızın teri ile kazandıklarınızla yaşamalısınız.

Tarih okuyun, coğrafya okuyun, ekonomi okuyun...

Hepsinden fazla da türkü dinleyin, şiir okuyun.

Bu ülke bizim.



 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.