banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Sorumluluğumuz gereği her an her yerde sözün,işin, olayın veya meselenin hakikatinin ne olduğunu anlama gayretiyle cevabına odaklanmamız gereken en baba sorulardan biridir bana göre bu soru.

        En kolay en kestirme ve en masrafsız yollardan en kazançlı sonuçlara ulaştıracak hazır formüllerin kollarına kendimizi bırakarak sürüklenmeye alıştığımız zamanlardan beridir aklımızı, vicdanımızı, insaf ve iz ’anımızı devre dışı bırakmış gibi yaşayıp gidiyoruz.

        Esasen yaklaşan seçimler dolayısıyla meydan mitinglerinde konuşan siyasi parti başkanlarımızdan birinin çok yerinde ifadesiyle bir ‘akıl ve vicdan tutulması’ bu. Açıkçası değerlerin hızla aşınıp yalama olduğu, her türlü arsızlığın normal şeylermiş gibi sıradanlaştığı, tescilli millet ve memleket düşmanlarının haksızlığa uğramış mağdurlar gibi takdim edildiği ve nihayet geldiğimiz noktada hizmetin kötülük, kötülüğün vatan hizmeti muamelesine tabi tutulacağının apaçık söylenmesinde hiçbir tereddüdün görülmediği bir alabora oluş görünen manzaramız…

        Neler oluyor? sorusuna bir kayanın tepesine çıkan keçi yavrusunun oradan inmesi için sahibinin uyarı amaçlı attığı taşın yanına düştüğü anda birazcık irkilerek kafasını kaldırdıktan sonra önceki haline devam etmesi gibi bir umursamazlıkla doğru dürüst bir cevap bile aramıyoruz sanki.

        Sürüklenme hızımız o kadar yüksek olunca bu hıza paralel gelişen birçok şeyi, olayı, durumu takip etmek bile mümkün olmuyor.

        ‘Neler oluyor?’ sorusuna öncelikle mukabil bir soruyla başlamak gerektiğini düşünüyorum: Neler olmuyor ki?

        Adamlar, en zahmetsiz şekilde köşeleri dönüp önlerine koydukları yahut konulan hedefe ulaşmak için hiçbir ilke tanımıyor, her yolu mubah görüyor bir kere.

        Daha ne olsun!

        Hani komutan sormuş top bataryasından sorumlu askere eksiklerimiz nedir diye.

        Asker sıra numarası vererek tespit ettiği eksikleri saymaya başlamış:

        “Bir… Barutumuz yok komutanım!” deyice “Tamam evladım, diğerlerini saymana gerek yok” demiş komutanı.

        Bu milletin kanını iliğini kurutmak üzere kurdurulmuş, her türlü dış ve iç destekle on binlerce insanımızı öldürmüş ne kadar örgütlü cani varsa strateji gereği bir anda sütten çıkmış ak kaşıklar oluyor; içerdekilere de acilen özgürlük sözü veriliyor.

        Milletin ve memleketin huzuru ve selameti için, muhannete muhtaç olmadan kendi imkânlarıyla, kendi kaynaklarını en verimli şekilde kullanarak kendi ayakları üstünde kendine güven kazanmış olarak durması için hülasa tam bağımsızlığı için verilen emeklerin gereksiz olduğu, bir hiç olduğu söyleniyor.Bundan daha vahim olanı yapanlardan ve yapılmasına cesaret, izin, imkân verenlerden hesap sorulacağı söyleniyor yüksek sesle.

        Yazık ki tarihten ibret almayınca İstiklal Marşı’mızın şairinin deyişiyle dün olanlar bugün gene oluyor. Gene rahmetlinin 1908’de İkinci Meşrutiyet rüzgârlarıyla oluşan mantıkların savuşup gittiği sözde hürriyet atmosferinde söylediği hadsizlikler gene oluyor. Yüz on beş yıl önce şöyle söylemişti hani:

        “Yürüyor dine beş on maskara alkışlanıyor

         Nesl-i hazır bunu hürriyet-i vicdan sanıyor.”

        Ne zaman biraz güçlensek, bir daha ayağa kalkmaya mecalimiz kalmasın diye ahtapot gibi onlarca kollarıyla boğazımızı sıkanlar, onlara limitsiz muhabbet besleyen içimizdeki dostları sayesinde bu coğrafyada iyice ezber ettikleri haydutluklarını bir daha, olmadı bir daha deneme cesareti buluyor.

        Yazık ki bu topraklarda, nereden ne amaçla estirildiğine bakmadan bir adım sonrasını hesaba katmadan ‘yeter ki bir hareket olsun da ne olursa olsun; bize hiçbir şey olmaz’ özgüveniyle yelkenlerini o rüzgârla dolduracak divaneleri tarihin her döneminde çıktığı gibi bugün de çıkıyor.

        Öfke kontrolünü kaybederek pire için yorgan yakanlar; ölçüyü, mizanı kaybederek pireyi deve,deveyi pire yapanlar bütün zamanlarda ve mekânlarda olduğu gibi bugün de mebzul miktarda oluyor.

        Her şeye rağmen akl-ı selimden ayrılmamayı, en zor zamanlarda dahi içimizdeki ışığı hiç sönmeyen bu rehbere uymanın bizi daima selamete götüreceğini söyleyen fedakârlar dün olduğu gibi bugün de oluyor, olacak.

        Hayırla, rahmetle anılmayı fazlasıyla hak eden bu fedakârlardanAbdürrahim Karakoç’un bir dörtlüğü ile bitiriyorum. Allah rahmet etsin!

        “Müstahaktır diyerek insaftan vazgeçilmez,

         Zorda kalınsa bile haydutlar dost seçilmez,

         Bulutlardan doğacak rahmet gecikse dahi

         Vebal akan çeşmeden bir damla su içilmez”

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 08 Mayıs 2023

       

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.