Adam, bir öğle yemeğinde özenle hazırlanmış güzel bir sofrada az önce ziyaretine gelen arkadaşının iştahına imrenmekle yetiniyor, ona eşlik etmiş olmak için yer gibi yapıyordu.
Bu durum misafirin dikkatinden kaçmadı. Neden yemediğini sordu iştahsız dostuna, gözünü bitirmekte olduğu tabağından ayırmadan.
Adam, “Ne yersem dokunacak diye korkuyorum!” diyebildi korkusunusesinin titremesinden belli eden bir tavırla.
İştahlı misafirin asıl ilgisi sıradaki yiyeceklerde olmasına rağmen dostunun cevabına da umursamaz kalmamak ister gibi nelerin dokunduğunu örneklemesini istedi.
Elindeki kaşığı çoktan bırakmış vaziyette misafirini seyreden adam, “Bak amcaoğlu, şu önündeki salata var ya” dedi, işte bu güzelim nimet karşısında bendeki tepki saygılı bir bekleyişten başka bir şey olmuyor; korkuyorum! O ana kadar ziyaret ettiği dostunun yüzüne bakmadan dinlermiş gibi sorular soran misafir katıla katıla gülmeye başladı.
O günden sonra da fırsat buldukça bu garip ‘dokunma’ hikâyesini büyük bir zevkle anlattı durdu meslektaşlarına.
…
Dilimizdeki çok anlamlı kelimelerden biridir dokunmak.
Geçen gün, yaklaşan 14 Mayıs seçimleri dolayısıyla vaktiyle uzun süre içinde bakan olarak bulunduğu siyasi ittifakın simdi tam karşısındaki ittifakta yer almış bir siyasi liderin, seçimi kazanmaları halinde neler yapacaklarını sıralarken duyunca takıldım bu kelimeye.Pek sayın liderimiz, son yıllarda ülkemizin her bakımdan tam bağımsızlığı yolunda önemli kazanımlarından biri olan ‘savunma sanayimizin gözde kuruluşlarını kast ederek “Dokunacağız!” demişti.
Demek ki ülkemizin yüz akı olmayı başarmış bazı kuruluşların gerek güç kazanmakta olan varlığı içimizdeki ve dışımızdaki birçok çevreye dokunmuş olacak ki bu duruma bigâne kalmayarak kendilerinin de dokunacağını duyuruyordu basın yoluyla cümle âleme.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en çok kullandığı kelimelerden biri olan ‘karakterimdir’ dediği özgürlük ve ‘tam bağımsızlık’ yolunda yerli ve milli bir çabanın ürünü olan kazanımlar birileri için hazımsızlıklara neden olabiliyor, dokunuyordu. Bu nedenle dokunana dokunarak bertaraf etmeyi gösteriyorlardı hitap ettikleri kitlelere mide koruyucusu antiasit ilaçlar gibi.
Adamlar bu dokunma işine öyle kaptırmışlardı ki kendilerini, savunma sanayimizin göz alıcı ürünlerine dokunmak ne ki, Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılında ona bile dokunarak değiştirmeyi vaatleri arasına koyanlar çıkıyordu işte pervasızca.
Memlekette demokrasi vardı, düşünce özgürlüğü vardı ve insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilmelilerdi elbette; lakin dokunulabilecek şeyler vardı, dokunulmayacak şeyler… Her şeye de dokunulmazdı ki! Koca koca adamların dokunmak kelimesinden ‘nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık vb. niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığı ile duymak, değmek, el sürmek…’ gibi somut şeyleri anlamaları bu hengâmede insanın kanına dokunuyordu işte. Bu yaşıma kadar onlarca seçim görmüş, seçim kampanyaları yürütmüş siyasi liderlerden mantıklı mantıksız onca vaat duymuş bir vatandaş olarak bu seçimlerde ortalığa saçılan içinde ‘dokunmak’ kelimesinin yer aldığı böylesi vaatler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum.
Kısaca seçim kampanyası diye yürütülen ve bana göre hiçbir ilke gözetmeden ortak paydası açıkça ‘yıkmak’ anlamına gelen ‘dokunmak’ vaatleri sinirime dokunuyor.
O vakit ‘Bizim Aile’ filmindeki Yaşar Usta (Münir Özkul) geliyor aklıma. Hani Yaşar Usta, insanlığını ve vicdanını yitirmiş bir iş adamının yüzüne karşı söylediği iç burkan, ağlatan; ama alkışı da fazlasıyla hak eden sözlerini… Rahmet olsun!
“Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var, binlerce kişi çalışıyor emrinde. …Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. … Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!”
Özgürlüğümüz, bağımsızlığımız, uğruna binlerce şehit verdiğimiz şüheda gövdesi cennet yurdumuz ve bayrağımız söz konusu olunca ucu bunlara dokunma ihtimali olabilecek her ne olursa işte o zaman Bizim Aile’nin Yaşar Usta’sı gibi bir reflekse kapılıyor, ‘Dokunamazsınız!’ diyorum.
Bu milletin özgürlük ve bağımsızlığı yolunda binlerce yıldır bu topraklarda emek emek yapılanlara dokunamazsınız, dokundurtmayız!
M. Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’mızdaki Şu duasıyla bitiriyorum:
“Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal/ 24 Nisan 2023