banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

                     RABBİMİZİN MEKTUBUNU OKUMAK

        Okuduk mu?

        Ramazanda en sevdiğimiz saatler oruç tutulan evlerde iftar telaşının yaşandığı saatlerdir kuşkusuz. Başlangıçta hiç bitmeyecekmiş düşüncesine kapıldığımız koca bir gün bitmek üzeredir. Televizyon karşısında iftar programı yayımlayan bir kanalı izliyorsak o mübarek anın doğudan batıya il il dakika dakika bize doğru yaklaşmakta oluşu bile yüzlerde bir sürur dalgası oluşmasına yeter. Müslüman’ın iki sevincinden biridir yaşanan.

Duruma göre iftara yakın bu vakitleri ya bahçede kendimce oyalanıp güneşin son ışıklarının dağlarda hasıl ettiği renk değişimlerini izleyerek yahut bir kanalda yayımlanan iftar programını yarı uykulu yarı uyanık bir şekilde dinleyerek geçiririm.

Geçen gün böyle bir saate televizyon karşısındayım. iftar programı yayımlanan bir kanalda programı hazırlayıp sunan arkadaş misafir ettiği hocayla tatlı tatlı sohbet ediyor. Konu Ramazan ve Kur’an. Şimdi ismini ve unvanını unuttuğum o hocanın sohbet biterken söylediği bir söz doğrusu çok hoşuma gitmişti ve günün en önemli kazancıydı benim için: “Kur’an Rabbimizin kullarına gönderdiği mektuptur.” demişti bu hoş sohbet hoca.

        Gerçekten de Yüce Rabbimizin kutlu elçileriyle kullarına gönderdiği mektuplardı ilahi kitaplar. Kur’an son mektuptu bu benzetmeye göre. Hoca, bu ayda gönderilmeye başlandığı için bu mektubu ciddiyetle okumaya çağırıyordu izleyenleri. Vakıa en çok da bu ayda okuyorduk mektubu. Sabah veya ikindi namazlarının ardından imamların okuduğu sayfaları, cüzleri satır satır takip ediyorduk. Okuyor veya okuyanları takip ediyorduk; lakin mektupta neden söz edildiğini, Rabbimizin ne dediğini bilmeden okuyor veya dinliyorduk.

        Rabbimiz; her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz, bu nedenle sevgimizi saygımızı lisan-ı hal ile en güzel şekilde ifade etmemiz gereken, kendisine her an her türlü derdimizi veya isteğimizi samimiyetle bildirmemiz halinde çağrımıza cevap vereceğini söyleyen yücele yücesi, merhametlilerin en merhametlisi, rızık verenlerin en hayırlısı, en sevgili olandı. Yüce kitabımız dediğimiz Kur’an bizi en çok sevenin mektubuydu ve ne gariptir ki bu mektubu çok okuduğumuz halde ondan bir şey anlamıyorduk.

         Ömer Tuğrul İnançer: “Yârimin bana mektubu diye okuyacaksın Kur’an’ı…” diyor bir söyleşisinde. Haklı; lakin sevenle sevdiği arasında sıcacık bir iletişim köprüsü olması gereken mektup bu işlevi yerine getiremiyorsa alıcılarda bir arıza vardır ve bu bir türlü giderilememektedir. Belki işimize gelmiyordur anlamak. Anlarmış gibi yaparak geçip gitmedi mi o güzelim yıllarımız? Bu nasıl aşk yahut buna aşk denebilir mi? Hangi aşık sevgiliden gelen mektubu anlamaz?

        Rabbimizin mektubunu bir anlasak! Her cümlesinde bizi ne çok sevdiğini döne dolaşa anlattığını görüp şaşıracağız. Örnek mi? O kadar çok ki... Bakara 152’de Kendisini sürekli hatırda tutmamızı ister:

         “Şu halde beni anın ki ben de sizi anayım!”   

        Bakara 168’de evlatlarının ayağına bir diken bile batmaması için titizlenen müşfik bir anne-baba gibidir mesajın tonu: “Ey insanlık! Yeryüzündeki helal ve temiz olan her şeyden yararlanın! Şeytanın izinden de gitmeyin! Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.”

        Bakara 186’da orucun farz kılındığı ayetlerin ardından mektubu bize ulaştıran sevgili peygamberimize kendisini sormamız halinde her an üzerimize titreyen biri olduğunu anlatmasını ister: “Eğer kullarım sana Benden soracak olurlarsa, iyi bilsinler ki Ben çok yakınım: Bana dua edenin çağrısına hemen karşılık veririm. Öyleyse Bana tam güvensinler ki hak yoluna yöneltilsinler.”       

        Mesela şu ayeti bir de sevgilin mesajı gibi düşünelim bir an için: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın! Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman iken kalplerinizin arasını uzlaştırdı da, O’nun lütfu sayesinde kardeşler oldunuz; ve siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtardı! İşte bu şekilde Allah size mesajlarını açıklar ki doğruyu bulasınız.” Al-i İmran 103

        Görüyoruz ki Rabbimizden gelen son mektup, en sevgilinin elçileri aracılığıyla kullarının hayatı sorumluluk bilinciyle anlamlı ve huzurlu yaşamaları için gönderdiği hayat kitabından hayata dair mesajları aslında. Mutluluğun altın anahtarları bu mesajları doğru anlayıp hayatlarımıza taşıyabilmemizde… Mektubu doğru anlayıp hayatlarımıza taşımamız hususunda titizlenen bir hoca kadim bir yanlışımızı yüzümüze vurmuştu bir dersinde. Demişti ki: “Kur’an’ı ölülere okumak, bir trafik kazasında hayatını kaybeden insanlara trafik kurallarını hatırlatmaya benzer.”

        Haklı değil mi? Rahmet ayı Ramazanda her ikindi veya her sabah emek emek okuyup indiğimiz hatimleri arife günü ne yapacağız? Tabi ki her zaman yaptığımızı...

        “Kur’anı sevgiliden gelen bir mektup gibi okuyalım” diyenlere kulak vermekte sayısız kazançlarımızın olacağını düşünüyorum.

        Selamların en güzeliyle...    

        H. Halim Kartal/ 17 Nisan 20223

       Not: Bu yazı daha önce 22 Haziran 2015’te yayımlanmıştır                     

                   

 

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.