banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz!”

         Büyük bir deprem olmuş, gözbebeği şehirlerimiz harabeye dönmüş; her meslekten, her yaştan binlerce insanımızı kaybetmişiz. Tarifsiz acılar, ağıtlar, feryatlar yankılanır memleket ufuklarında haftalardır. Mevsim bahara ermek üzereyken bir anda hazanı yaşamaya başlamışız.         

        Diyorum ki şimdi anlamak vakti, anlamak için de ağlamak vakti…

        Diyorum ki şimdi yaraları sarma, acıları paylaşma vakti. Şimdi kardeşliğimizin gereğini yerine getirip daha güçlü bir şekilde toparlanıp yeniden ayağa kalkma vakti.

        Şimdi asırlık uykularımızdan uyanıp düşünme, ders çıkarma vakti.

        Ama ille de birbirimizi suçlayarak daha çok ayrışma yerine daha çok anlamaya çalışma vakti…   

        Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Reis Bey’ adlı oyununun kahramanlarından Reis Bey’in mahkeme huzurunda savunmasını yaparken söylediklerini ne zaman hatırlasam, anlamanın zahmet gerektiren, sancılı bir çabanın hatta ağlayabilmenin en huzurlu nihayet en bereketli ürünü olduğunu düşünürüm.

Annesini öldürmek suçlamasıyla yargıladığı bir gencin idamına karar veren ağır ceza reisi, cezanın infazından sonra gerçek suçlunun ortaya çıkışından sonra görevinden istifa eder. Hayatı boyunca ‘Merhamet idamlık bir suçtur.” Diyecek kadar merhamet kelimesinden nefret eden Reis Bey öylesine değişir ki kendisini dünyanın herhangi bir yerinde işlenen bir suçun velhasıl her cinayetin baş sorumlusu gibi görmeye başlar.

Bir suçlu bitirim yerlerinden birinde bir arama sırasında üzerindeki uyuşturucu maddeyi nasıl olsa aramazlar diye el çabukluğu ile Reis Bey’in cebine koyar. Beklenmedik bir şekilde onu da aradıklarında uyuşturucu, silah, bıçak birçok suç aleti bulurlar. İşte bu sebeple yargı karşısına çıkarılan Reis Bey o zamana kadar duymaya bile tahammül edemediği ‘merhamet’in ateşli bir savunucusu olur. Bambaşka bir insan olmuştur artık. Onu bu denli değiştirip dönüştüren şey eldeki somut delillere göre idamına hükmettiği gencin idam sehpasına götürülürken Reis Bey’e söylediği son sözlerdir. İdamlık gencin, Reis Bey’in kendisini anlayamamasını ağlayamamasına bağlayarak söylediği bu sözleri bir türlü unutamaz:

“Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz! Siz merhametten, acıma duygusundan yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerinde haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için, en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet, kaldırılmış sizin kalbinizden... Buz çölünde yol alıyorsunuz! Mühürlü kalbinizin; bir gün açılmasını dilerim.”

Nihayet hakkında açılan dava sebebiyle hâkim karşısına çıkarılan Reis Bey bir zamanlar dilinden düşürmediği meşhur iddiasıyla vurulur:

Savcı: Efendim. Merhamet ekmek olsa da bütün insanlığa dilim dilim dağıtılsa payına hiçbir şey düşmeyecek lanetli budur!

 - Reis Bey: Bu ne acındırıcı mantık... Benim merhamet tezim bir dedektif kaidesi midir ki suçluyu bulsun? Ben diyorum ki her fert başucuna; "Suçlu benim, herkes suçsuz!" levhasını asmalıdır. Ben diyorum ki yegâne kurtuluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. Daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. Ama görüyorum ki anlatamıyorum... Hissediyorum ama anlatamıyorum! Çocuk, "Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz..." demişti. Ağladıkça anlıyorum... Ağladıkça anlıyorum... Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim. Hem de öylesine kaybettim ki; Amerika'da bir cinayet işlense de, Dünya çapında bir ses sorsa; "Katil kim?", "Benim!" diye haykırabilirim! Soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... İsterse çareme adli tıp baksın fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim? diye düşünüyorum.
           Ben ne yaptım? Uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim? Hangi mukaddesi kirlettim ki kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum? Dışımda ne arıyorlar? İçime doğru suçluyum ben! Bir de kalkmış belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar bütün ülkeyi sarar diye; tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum!
           Reis beyefendi; Ceketim benimdir! Cep benim ceketime aittir. Eroin de o cebin malıdır. Ben suçluyum, bana acımayın reis beyefendi... Bana acımak merhamete haksızlık olur!
          Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum... Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz! Merhamet... Âlem bu temel üzerinde! Eğer toprağa, tohuma, hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet...”

Şimdi yanlışından ders çıkarmayı başaran Reis Bey gibi düşünme vakti. Şimdi sorumluluk bilincimizi diri tutabildikçe Rabbimize yaklaşacağımızı hayatımızın her anında her yerde hayatlarımıza taşıma vakti.

Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal/ 27 Şubat 2023 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.