Bir konferans konusu olabilecek bir başlıkla karşılaştığınızın farkındayım. Bu nedenle başlığın araladığı kapıdan “Ne yapıyorsun hemşerim? Bu da nereden çıktı şimdi?”gibi soruların harekete geçtiğini de tahmin edebiliyorum.
Merakınızı gidermek üzere açıklamayasondan başlıyorum. Bu uzun başlığın çıkış noktası, ulusal basınımızda yazıları ve bazı kanallarda gündeme dair yorumlarıyla kamuoyunun çok iyi tanıdığı bir gazeteci kardeşimizin ‘aydın mesuliyeti’ konusundaki açık beyanıdır. Aydın sorumluluğu çok sayın ‘aydın’ımıza göre bakın neymiş:
“Ben bu seçimde ‘6’lı masa’ kimi aday gösterirse o kişiyi destekliyorum. Aydın mesuliyeti gereği de bunu şimdiden ilan ediyorum.”
Bu aydınımız, bu kavliyle sorumluluğu gereği aydınlığa giden yolu işaret ederek insanların karanlıklardan kurtulmasını istiyor kendince.
Geçen yılın son günlerinde (zemheri başlangıcı) bu mesajı ile epeyce gündemde kalan bu aydın gazetecimizin kim olduğunu merak edenler, yukarıdaki beyanını sorguladıklarında kolayca bulabilirler. Yazmıyorum; çünkü önemli gördüğüm husus kişi veya kişiler değil, zihniyetlerdir.
Elbette seçmen olarak herkes sandığa gittiği zaman istediği kişiye, partiye veya ittifaka oy verebilir. Bu son derece doğal bir durum iken doğallığı berbat etme istidadı taşıdığı için tartışma yaratan şey; kendini aydın makamında gören birinin, oyunu henüz kim olduğu açıklanmayan bir meçhul aday içinkullanacak olmasını aylarca önce ilan ederek bu eyleminin adını da ‘aydın mesuliyeti’ koymasıdır bana göre.
İşte bu kafa, bu ‘aydın’ duruşu ülkemizde aydınlık- karanlık kavramları bağlamında Türk aydını ve aydın olmanın sorumluluğu konusunda ciddi biçimde düşünüp kafa yormamızı gerektiriyor.
Aydınlık ve karanlık kavramları biliyoruz ki kerim kitabımız Kur’an’da ‘zulümat’ ve ‘nur’ olarak çok kullanılmaktadır.
“Allah göklerin ve yerin nurudur…” Nur, 35
“Allah, iman edenlerin velisidir. Onları koyu karanlıklardan aydınlığa çıkarır; oysa hakikati inkâra şartlanmış olanlara yakınlık gösterenler onları aydınlıktan çıkarıp derin karanlıklara iten şeytani güçlerdir…”Bakara, 257
“(Ruhen) ölü iken hayata kavuşturduğumuz ve insanlar arasında yolunu bulması için kendisine tuttuğumuz kimse, hiç içinden çıkamayacağı derin karanlığın içine (gömülüp kalmış) biri gibi olur mu? (Ama) böyle: hakikati inkâr edenlere yaptıkları güzel görünür.” En’am, 122
Göklerin ve yerin nuru olan Allahİbrahim suresinin şu ilk ayetinde bu sonsuz ışık kaynağının adresini gösteriyor:
“Elif Lam Ra. Bu, Rablerinin izniyle bütün insanlığı kopkoyu karanlıklardan aydınlığa, O yüceler yücesinin, O her övgüye layık olanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz (bir vahiy,) bir ilahi kelamdır.”
TDK ‘aydın’ kelimesini kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse) münevver olarak tanımlıyor.
Gerek Kur’an’da gerek edebiyattazulümat yani karanlıklar her türlü kötülük, hukuksuzluk ve insanlık dışı tavır ve davranış anlamında; nur yani aydınlık da iyilik, güzellik ve nihayet insanlık onuruna yaraşan, sorumluluk bilinci ile ifa edilen her türlü eylem anlamında sıkça karşılaştığımız mecaz kullanımlardır.
Mesela Tevfik Fikret için aydınlığın kaynağı Batı kültürü ve onun temsil ettiği değerlerdir. İçinde yaşadığı toplum ise yönetimiyle ve bütün değerleriyle karanlıktır. Döneminin aydınlarından olan şaire göre;
“Elbet bir gün sabah olacaktır/ Sabah olur, geceler tulu’uhaşre (kıyamete) kadar sürmez.”
“Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk…
Ümidimiz bu: ölürsek biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!”
Cemil Meriç’e göre aydın: “Aydın olmak için önce insan olmak lazım.İnsan mukaddesi olandır.İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlü ile hisseden kişi…Aydını yapan:"Uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.” iken;
Attila İlhan’ın gözünde “Türk aydını dediğimiz kişi Batı’nın manevi ajanıdır.”
Türkiye Yazarlar Birliği eski başkanı D. Mehmet Doğan’ın kitaplarından birinin adının ‘Batılılaşma İhaneti’ olması dikkat çekici olmasından daha çok, okunursa ufuk açıcıdır.
Şüphesiz istisnaları olmakla birlikte içinden çıktığı toplumun değerlerine sırt çevirmekle kalmayıp kendisi gibi düşünüp, kendisinin beğenmediği kimselere oy verdiği için kendi halkını ‘bidon kafalı’, ‘geri zekâlı’, ‘göbeğini kaşıyan’…gibi yaftalarla aşağılayan Türk aydını, aydın oluşunu da aydın olmanın sorumluluğunu da genellikle ekşi sözlük yazarının yaptığı şu tanımdaki gibi göstermektedir:
“Okuduğu birçok kitap ve iyi eğitimi ile kendisini iyi yetiştirmiş, bu bilgisini, sağ olsun, radyo ve televizyonlarda herkesle paylaşan; ama taş üstüne taş koyma özrü olan, anlamsız konularda tartışabilecek, nereye gittiği belli olmayan kuru yük gemisi…”
İnsan ta içinden, özünden aydınlanmalı. Öyle olursa bir faydası oluyor etrafına.
Ne acıdır ki gölge etmemesini aydınlatmasından daha hayırlı olacağını düşündüren aydınlarımız var!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 31 Ocak 2023