19 Ocak Perşembe akşamı Seydişehir Belediye Düğün Salonu tıklım tıklım doluydu; çünkü Seydişehirliler televizyon programlarından tanıdıkları ‘hayata şiirden bakan’ bir güzel insanı, Hayati İnanç’ı daha yakından tanımak için gelmişlerdi.
Hayati Bey, şiirimizi özellikle de Divan şiirimizi kitlelere sevdiren adamdı benim gözümde. Binlerce beyit vardı hafızasında. Bunları kendine has üslubuyla okuyuşu, bu beyitleri açıklarken ne yazık ki artık birçoğunu hiç anlamadığımız bir dünyanın, ‘Sabahattin Eyüboğlu’nun tanımlamasıyla ‘kaybolmuş cennet’imizin kapılarını aralamaya çalışması, şiire en ilgisiz olanlarımızı bile saatlerce kendine bağlamayayetiyordu.
Hayata şiirden bakmanın bakışın en rafinesi olduğunu düşünüyorum. Buna güzel bakmak da denilebilir. Güzel bakanlar güzel görürler, güzel görenler hayattan lezzet alırlarmış çünkü. Bu bakışın kalpleri güzelleştirdiğini biliriz, hissederiz. Kalpler güzelleşirse diller de güzelleşir. Küpün içinde ne varsa dışına sızan da odur.
İşte bu akşam ‘hayata şiirden bakan’ adamı görmeye, dinlemeye gelenlerde beyitlerin kapıları aralandıkça salona bir şekilde girebilmeyi başarmış küçük büyük her yaştan her kesimden Seydişehirlilerin yüzlerinde rengârenk çiçekler açtığını görüyordum.
Hayata şiirden bakmayı kırk yıldır severek yaptığı en önemli işi haline getiren Hayati Bey, o akşam Seydişehirlileri hiç bitmesini istemedikleri huzur dolu bir şiir ikliminde yaşatmayı başarıyordu. Nerdeyse iki saatten fazla süren konuşmasında Şeyh Galip’ten, Fatih Sultan Mehmed Han’ın hocası olduğunu öğrendiğimiz Molla Cami’ye, Tahir-ül-Mevlevi’den Nabi’ye, oradan Necip Fazıl’a birçok şairin penceresinden gösterdikleriyle düğün salonuna sığmayan hayranlarına…
Bu salonda izleme imkânı bulduğum birçok program olmuştu; lakin değil iki saat bir konuşmacıyı pür dikkat dinlemek on dakika bile dolmadan çıkıp gidenleri, yanındakilerle sohbet edenleri, sandalye gıcırtılarıyla ortamın tahammül edilemez hale getirenleri bilirdim. İşte bu akşam durum farklıydı: Çıt çıkmıyordu, içeri dışarı girip çıkanları görmek mümkün değildi, insanlarda en ufak bir yorgunluk veya memnuniyetsizlik emaresi yahut ne bileyim, hoş olmayan bir ses veya görüntü yoktu.
Bu güzellikleri doğuran şiirdi elbette. Dili de gönlü de şiirlerle yunmuş yıkanmış bir şiir sevdalısının ömrünce gönül gözüyle görüp dil ırmağının yüz yıllardır taşıyıp geldiği incilerden devşirdiklerini dinliyordu insanlar. Hayata şiirden bakmak buydu işte.
Hayata şiirden bakmak, insanın yeryüzündeki hikâyesinden damıtılmış billur aynalarında kendini görüp seyretmesi demekti.
Nitekim Şeyh Galip’ten okuduğu “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” beytinin kapısını aralayınca oradan gösterdiği gerçek de insanın değeri ve bu değerle uyumlu olması gereken sorumluluğuydu:“Ey insanevladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.”
Hayata şiirden bakmak, insanın Rabbini dekendini de haddini de bilmenin her dem şuurunda olmayı hatırlamak demekti.
Aşkı, sevdayı, gurbeti, hasreti; hayata dair anılmaya değer ne varsa her şeyi ve nihayet faniliği düşünmesiydi.
Görebildiğim kadarıyla hayata şiirden bakmak iyi gelmişti hepimize. Öyle ki salona giderken rahatsızlığı sebebiyle uzun süre tahammül edemeyeceğini düşündüğüm eşimin bile yüzü gülüyordu. Hayati Hoca’nın yerinde nüktelerle tatlandırdığı konuşması adeta bir ziyafete dönüşmüş çok mutlu olmuştu.
Bir kez daha anladım ki hayata şiirden bakınca daha bir güzel görünüyordu cümle âlem, her şey!
Konferanstan sonra gece yarısı asker yeğenimin diploma töreni için sabaha kadar sürecek uzun bir yolculuğa çıkarken de huzur doluydum, hafiflemiştim çocuklar gibi şendim.
Valery şiir için ‘Dil içinde başka bir kurmaktır’ demiş.
Bizim göremediğimiz güzelliklere kapı aralayıp, anlatamadığımız duygularımız ifadeye yol bulmakla gerçekleşiyor bu. Tıpkı Bursa’da Zaman şairi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Şiir’inde olduğu gibi:
“Sarışın buğdayı rüyalarımızın,Seni bağrımızda eker, biçeriz. Acılar kardeşin teselli kızın, Zengin parıltınla dolar gecemiz.”
Hayata şiirden bakanlara ne mutlu!
Ne mutlu şiir bahçelerinden güller devşirip, dağarcığındaki renkleri ve kokuları gezindiği yerlere güzellikle ulaştırabilenlere!
Çirkinlikleri kovmak, incelmek hayatın her türlü harala gürelesinden birazcık kurtulmak istiyorsak hayata şiirden bakmayı deneyelim.
Bu bakış eminim ki göremediklerimizi görmeye, duyamadıklarımızı duymaya, hissedemediklerimizi hissetmemize yarayacaktır.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 24 Ocak 2023