Acizane her sene doğup büyüdüğüm köyüme birkaç kez ziyarete giderim.
Ketenli, geçmişte en çok göç veren köylerin başında gelir.
Göçmek kolay değil. İnsanın doğup büyüdüğü evini, akrabasını, komşusunu, malını, tarlasını, köyünü terki diyar edip ayrılması çok zor.
Göçüp de sıla hasreti çeken, ayıplanma korkusu olmasa köyüne geri dönmek isteyen göçkünlerin itiraflarına şahidimdir.
GÖÇÜM SEBEBİNİN EN BAŞINDA GEÇİM DERDİ GELİRDİ
Geçim hayvancılıktı. Azıcık da tarım. İşler zor. Çalışma çok, kazanç az. Nüfus çoğalıyor. Mal otlatma alanı daralıyor. Kırgınlıklar, nizalar artıyor. Ve başka -canından bezdiren- sebepler karşısında -çocuklarım bari kurtulsun- deyip göç kararı alınıyor.
Göç sebebi ne olursa olsun iyi ki göçümler olmuş. Çok çalışkan olan köylülerimiz gittikleri yerlerde zengin oldular. Orta ve yeni nesil içinden iş insanları, meslek erbabı, sanatkârlar ve eğitimli gençler yetişti. Bu gurur verici bir tablo. Bence en büyük iftihar, kahır çoğunluğun milli-manevi değerlere bağlı kalınabilmesidir.
ZİYARETE KÖYÜN GİRİŞİNDE BULUNAN KABRİSTANDAN BAŞLADIM
Mezarlar, mahşere kadar –berzah hali- dediğimiz kabir uykusuna dalacağımız mekânlardır.
Peygamberimiz “Ağız tadını bozan ölümü çok anınız” buyurur. Mezarlar ölümü hatırlatan abidelerdir. Ölümün verdiği mesajı iyi kavramak için kabirler ziyaret edilmeli, en özlü nasihat olan ölüm ötesi hayata hazırlık yapılmalıdır. Kabir ehline en anlamlı hediyemiz; içten gelen en güzel dualarımızdır. Kabirleri nur, makamları cennet olsun.
GÖZLERİMİ KABİR TAŞLARINDA DOLAŞTIRDIM
Tanıyabildiklerimin hayat serüvenini daha dünmüş gibi hatırladım.
Bizden büyükler çok meşakkatli bir hayat yaşadılar. Evlerinin tavanı, tabanı topraktı. Binekleri hayvandı. Çoğunluğun ömrü yayla, ağıl ve dağlarda geçti.
Ağır kış şartlarında yiyecek ve saman sıkıntısı her hanenin ortak derdiydi.
Sabit gelirleri, sağlık güvenceleri yoktu. Tüm zorluklara karşı onların sabır ve metanetini takdir etmemek mümkün mü?
Maddi imkânları yoktu ama maneviyatları güçlüydü. İman, Kur’an, namus, vatan, bayrak, ezan gibi kutsallara sıkıca bağlıydılar. Kötü sayılabilecek adetler olsa da genelde, edep, terbiye, saygı, vefa, yardımlaşma gibi güzel hasletler adeta onların yaşam kurallarıydı.
Ben yazdıklarımın bizzat şahidiyim. Yaşlılar bunları bilirler. Gençler de kendilerine garip gelecek bir yaşam öyküsü olarak değerlendirsinler.
Yeni nesil, geçmiş ecdadının belki yüz katı imkâna sahip olduklarını bilip imkânların kıymetini takdir etsinler. Nimetlerin içine gömülü olduklarını fark edip şükrünü eda etsinler.
KÖYÜMÜ UZAKTAN SEYREDİP DÖNMEM
Hayatta olan akraba, komşu, akran ve arkadaşlarıma hal hatır sorar helallik alırım.
Doğduğumuz, oturduğumuz ev, ekip diktiğimiz tarlalar, suyunu içtiğimiz pınarlar, çeşmeler, sarnıçlar, meyvesini yediğimiz ağaçlar, mal otlattığımız dağlar, yaylalar ve ağıllarla ilgili anılarımı tazelerim.
Okuma-yazma öğrendiğimiz ilkokulu, namaz surelerini ve otuz iki farzı öğrendiğimiz mektepleri, Kur’an’a alıştırıldığımız hafızlık yaptığımız medreseyi ve bu müesseselerde sırf Allah rızası için hocalık yapmış muhterem büyüklerimizi minnetle, rahmetle anarım.
Velhasıl, o günlere ait yaşadığım yüzlerce olayı yâd ederken tatlı bir hüzünle gözlerimin yaşardığını da itiraf edeyim.
Sonuç olarak; bizim bir geçmişimiz var. Geçmişle ilgi kesilmemeli. Geçmişimizi kaybetmeyelim. Kendi soyumuzu, kökümüzü, özümüzü, köyümüzü unutmayalım.