İç dünyamız üzerindeki olumlu etkisini dudaklardan döküldüğü esnada hissettiren kelimeler vardır dilimizde sevgi gibi, dostluk gibi, iyilik gibi… ‘Huzur’ işte bunlardan biridir bana göre.
İnsanlığın en çok özlediği, bu nedenle en çok aradığı şey nedir diye sorulsa, ‘huzur’ isimli nazenin açık ara başta gelir diye düşünüyorum.
Böyle düşündüğümüz zaman da şu sorulara mantıklı cevaplar bulmamız gerekiyor: Gerçekten onu aradığımızdan emin miyiz? Nerelerde veya nelerde arıyoruz?En çok özlediğimiz, en çok aradığımız ‘huzur’ ise ve bundan emin isek onu neden bir türlü bulamıyoruz?
Soruları ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım, nihayet zihnimizi kaplayan sisler dağılınca döne dolaşa geldiğimiz yerde karşımıza hisar gibi şöyle bir gerçeğin dikileceğini görür gibi oluyorum:
Ey ‘huzur’ arayan, önce içine bak; aradığın şey, içini yurt tutmuş mu? Tutmuşsa ne ala, değilse boşuna yorulma; hiçbir yerde bulamazsın!
Gökhan Özcan 17 Ekim 2022 tarihli ‘Teslimiyetimiz Nereye Kadar?’ başlıklı yazısında huzurun içimizde yurt tutmasını samimiyet testinden başarıyla çıkmış bir teslimiyete bağlıyor.
“Bir beden, ruh ondan ayrıldığında nasıl bir cesede dönüşüyorsa, inandığımızı söylediğiniz kavramlar da onlara bir ruh giydiremediğimizde içi boş bir kabuğa, sürekli tekrarlanan ama bir mana oluşturmayan kuru bir ezbere dönüşüyor. Buradan olması gerektiği gibi bir itminan, bir tevekkül, bir rıza, bir sürur ortaya çıkmıyor. Bu olmadığı için de teslimiyetin en gözle görülür belirtisi olan huzur içimizi yurt tutmuyor.”
Hiçbir şüpheye yer bırakmayan kesin güven anlamı taşıyan ‘itminan’ kelimesinin dilimize Kerim kitabımız Kur’an yoluyla geçip yerleştiğini Ra’d suresinin 28. Ayetinden öğreniyoruz:
“Onlar ki, inanmışlar ve kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki kalpler gerçekten de ancak Allah’ı anarak huzura erişir.”
Anlıyoruz ki huzurun yurdu mutmain olmuş kalplerdir.
Ferdi Tayfur’u“Huzurum kalmadı fani dünyada/ Yapıştı canıma bir kara sevda” diye inletip ağlatan, huzurun içlerinde yurt tutmadığı insanlarla dolu mekânlar değil midir?
Demek ki içimizde huzur da yurt tutabilir, kendimizi ve çevremizi bizar edecek davranışların temel nedeni olabilecek virüsler gibi muzır yani zararlı duygular, dürtüler vesaire de..
İçlerinde huzurun yurt tuttuğu kalplerden sadece ve sadece meltem serinliği gibi huzur yayılıyor bulundukları mekânlara, oralarda huzur teneffüs ediliyor, yolu oralara uğrayanlar da huzur buluyor doğal olarak.
Akıl, iman, irade ve teslimiyetin önemi bu noktada beliriyor.
Dünyanın en pahalı araçlarına sahip olup da bir nebze huzura hasret zenginler biliyoruz; her şeyleri vardır ama bunlar gönüllerinde kalıcı bir tatmin sağlamaya yetmediğinden huzurları yoktur; çünkü sürekli yeni ve daha fazlasını kazanmanın peşindedirler.O kadar çok serveti kaybetmeme çabası bile tek başına sahiplerini huzursuz etmeye fazlasıyla yetip artmaktadır.
Okuyanlar bilirler... Ahmet Hamdi Tanpınar’ın en güzel romanlarından birinin adı da “Huzur”. Lakin…
Lakin bir eleştiri- tanıtım yazısında çok beğendiğim şöyle bir değerlendirme yapılmıştır bu romanla ilgili:
Var olmaya çabalayan ama sonunda her biri kaybeden huzursuz bireylerin romanı Huzur, yazıldığı tarihten itibaren, yazıldığı yerin insanlarının hiç değişmemiş sorunlarıyla hala toplumun en parlak aynası niteliğinde.
İnsanların birbirine güven duygusunun sarsıldığı yerlerde huzurun barınmasına imkân yoktur. Oralarda sadece ve sadece huzursuzluk hâkim olur. Bu nedenle dünyamızın teslimiyetini ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir!’ sözü ile ifade edip bunu hayatına taşımayı başarabilmiş insanlara ihtiyacı günbegünartmaktadır.
Mü’min, Allah’a inanan, O’na güvenen ve kendisine güvenilen kimsedir.
Sevgili Peygamberimiz, rehberimiz Hz. Muhammed (AS) ne güzel tarif etmiştir içinde huzurun yurt tuttuğu Müslüman’ı:
“Müslüman elinden ve dilinden insanların selamette olduğu kimsedir.”
Selam ve selamet…
Huzur…
Rabbimiz işte adını (dar ’üs-selam) koyduğubu yurdun vatandaşı olmaya davet ediyor.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal, 24 Ekim2022