banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bir akıntının içindeyiz adeta, sürüklene sürüklene gidiyoruz.

        Bakıyoruz: Etrafımız bizim gibi sürüklenenlerle dolu.

        Bu nedenle…

        Şimdilik bu eğlenceli sürüklenişten zevk aldığımız bile söylenebilir.

        İstikamet?

        Fark etmez.

        Neresi olursa…

        Kafamızın bir taşla ansızın temasına kadar da umurumuzda olmayacak nerelere sürüklendiğimiz.

        Aslında kaybolmuş durumdayız.

        Nereden belli kaybolduğumuz?

        Cevabı şair, yazar İsmet Özel’in ‘Waldo Sen Neden Burada Değilsin?’ kitabındaki şu cümlede:

“İnsan için önüne çıkan bütün yollar ‘yürünebilir’ yollar ise o insan artık kaybolmuştur. Kaybolmak nereye gideceğini bilememek, yani her yere gidebilmektir.”

Bu konuda Gökhan Özcan’ın, 1 Ağustos 2022 tarihli yazısında telefonlarımızdaki Navigasyon örneğinden hareketle elimizde bir adres varsa bu yazılım sayesinde gideceğimiz yere ulaşabileceğimizi ama asıl kaybolmanın adresi kaybetmekle yaşanacağını dile getirip hayatın içinde bu kayboluşa nasıl ne şekilde sürüklendiğimize dikkat çekişi manidardır:

“Hayatın içinde durum bundan biraz daha karmaşık, bugün pek çok insanın elinde bir adres yok. Birçok insan kendini akışa bırakmış durumda. Birçok insan esasen belli bir yere ulaşmaya da çalışmıyor. Ancak dışarıdan bir yerden birileri sürekli nereye gidilmesi gerektiğini adeta işitilmeyen frekanstan bir anonsla söyleyip duruyor. Hiç kimse adını koymasa da, akıntının götürdüğü yere gitmeye herkes bir şekilde razı olmuş gibi görünüyor. Hedefini kendimizin koymadığı yerlere doğru akıp gidiyor olmak bir tür bilinçsizlik, bir tür şuursuzluk hali sayılmaz mı peki? Bir nevi kaybolmuşluk değil mi?

Akıntıya öyle kapılmışız ki mesela doğru bildiğimiz birçok şeyin aslında yanlış olduğu apaçık ortaya çıktığı durumlarda bile ‘doğrunun hakkını teslim etmekten’ yana güçlü bir itiraz refleksi gösteremiyoruz.

Şairin dediği gibi önümüze çıkan bütün yollar yürünebilir değildir; zira biri sahil-i selamete, huzura götürüyorsa diğeri felaketin kapısına dayanabilir.

Önümüze konan bütün yemekler yenilebilir olamaz; zira biri helal diğeri haram olabilir.

Rabbimiz “Hakkı batıl ile örtüp bile bile gizlemeyin” buyuruyor.

Akıntıya kapılıp sürüklenmekle insan yön duygusunu kaybettiği gibi iyi –kötü, güzel-çirkin, pis- temiz, hak- batıl gibi biri diğerinden gece ile gündüz kadar farklı varlık, değer ve kavramları dahi ayıramaz hale geliyor.

‘Çile’ şairi N. F. Kısakürek’in ünlü Sakarya şiirinde söylediği de bir akıntıya kendini kaptırıp da sürüklenmekten neredeyse memnun bile olmaya başlayan insanların baksa da görmediği yahut kendinin bir şekilde inandırdığı için göremez hale getirdiği gerçeğin ta kendisidir:

“Her şey akar, su tarih, yıldız insan ve fikir;

Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.”

Buralara apaçık hak ile batılı birbirine bulayarak geldik.

-Ne yersin?

-Fark etmez…

-Ne içersin?

-Fark etmez…

-Ne iş yaparsın?

-Fark etmez…

Böyle diye diye farkları, farklılıkları ortadan kaldırdık.

Nihayet sürüklene sürüklene içinde debelenip durduğumuz bir garipâlemde renkleri, şekilleri, boyutları birbirine karışmış gören sarhoşlar gibiyiz.

Cuma hutbelerinde sürekli tekrarlanan bir dua ile bitiriyorum.

 

Rabbimiz hakkı hak, batılı batıl bilen ve ona göre davranan kullarından eylesin.

Selamların en güzeliyle…

Hacı Halim Kartal/05 Eylül 22

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.