banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Yıl 1984 Konya Endüstri Meslek Lisesi son sınıf öğrencisiyim. Köylüler, köy camisine Diyanetin kadrolu bir imam görevlendirdiğini konuşuyor…  Yaz tatili olduğu için bende Konya’dan köye annemin babamın yanına gelmiştim.

Bir ramazan günüydü.  Hem Namaz kılmak hem de yeni görevlendirilen imamla tanışmak için camiye gittim.

Namazı kıldıktan sonra caminin avlusunda daha önce köylüler tarafından tutulan hoca bana “senin namazın olmaz.” dedi.  

“Neden” diye sordum.?

“sen camiye kısa kollu gömlekle gelmişsin…” dedi.

O zamanlar düzenli beş vakit namaz kılmıyor; cumadan cumaya camiye gidiyordum. İçimden gelerek bir vakit namazı için camiye gitmiştim.   Eski hocanın bana bu şekilde söz söylemesi çok ağrıma gitmişti.

Nede olsa yaşlı başlı bir hocaydı, bize köy odası denen yerde 32 farzı, temel dini bilgileri o öğretmişti. Fakat kısa kollu  gömlekle camiye ‘gelinemeyeceğini…’ öğretmemişti. Ben ondan iyi mi bilecektim?… Benim namaza yönelme hevesim kırılmış, iç dünyamda bir daha camiye gelmem düşüncesi doruk noktaya ulaşmış  bir halde cami avlusundan ayrılırken   yeni gelen hoca  hemen peşimden yetişti ve “dur genç  dur!  diyerek arkamdan yetişti.   “Öyle şey olmaz sen  onun sözlerini dikkate alma,  senin namazın olur, sen camiye  gel , boş ver onları”  diyerek beni ikna etti.

 İşte O hoca Yusuf Şahin’di…

Geçen pazartesi iş yerinde silahlı bir saldırı sonucu  hayatını kaybeden Yusuf Şahin ile bu şekilde tanıştık..

Derken biraz birlikte dolaştık. Sonrasında beni evine davet etti. O da bekârdı bende bekârdım.  Evinde o kadar çok kitabı vardı ki şimdiye kadar hiç bir evde o kadar kitap görmemiştim. “Bu kitaplardan bende okuyabilir miyim?” dedim. “Tabii ki.” Diyerek bana kitaplığını açtı.

Hiç unutamam bana ilk olarak Üstad Mevdudinin İslam’da  “Dört Terim”, İhsan Süreyya Sırmanın “Hz. Muhammed(Sav) hayatı Medine dönemi ve İşkence”  kitaplarını verdi.

 İhsan Hocanın kitabından çok etkilenmiştim. Çünkü gerçek manada ne dinimi tanıyor, ne de peygamberi tanıyordum.  Birkaç günde bu kitapları okudum. Okuduğum kitapları verip yenilerini aldım. Derken Camiye zevkle istekle gitmeye başladım.

Yüce kitabımız Kuranı öğrenme arzu ve isteği beni sarmıştı.  Yusuf Şahin’e “hocam bana Kuran okumasını öğretirmisin” dedim. “Tabi ki öğretirim” dedi.  Camiye gittiğim zamanlarda namaz sonraları Ali Kemal  Belviranlı Cüzünden  bana  kuran alfabesi  öğretmeye  başladı. Çok çalıştım gayret ettim ve Yusuf Şahin’in desteğiyle kısa sürede Kuran okumayı öğrendim. Benim kuranım yoktu.   Bir gün bana hayatımın en  anlamlı  hediyesini verdi. O anlamlı hediyeyi hala evimde saklıyorum, nasıl saklamam ki O Rabbimin bize gönderdiği kitap Kuranı Kerim’di.

 Bana kitabı verirken   “bu senin” dedi.  Ben o zamana kadar hiç kimseden bir hediye almamıştım. Hemen kaç para olduğunu sordum .”Bu benden sana hediyedir”   bir başkasından aldığım ilk ve en değerli hediyeydi.

Derken ben Kuran okumasını, gamet yapmayı, ezan okumayı öğrendim. Beş vakit Camide namaz kılan bir gençtim artık… O zamanlar da cami cemaati 60 yaşının üzerinde olan kimselerden oluşuyordu. 20-22 li yaşlarda bir hoca birde ben vardım.  Derken süreç ilerledi.  Yusuf hocayı şikâyet ettiler. Hocanın Bozkırın uzak bir yerine tayin olmasını sağladılar… ( sürdüler)  O da diyanetten istifa ederek ticaret yapmaya karar verdi.

 Babası  Ali Amca ve abisi  Muzaffer abi   Almanya’daydı. Onların desteği ile Kuyumcu dükkânı açmaya karar verdi ve Uludağ Caddesinin girişine “Çağrı ismi ile Sarraf dükkânı açtı. Bende onun yanında çalışan biri olarak dört beş sene birlikte çalıştık. Sonra askere gitti. O gelene kadar Sarraf dükkânını ben işletim.  

Bu süreçte Seydişehir özelinde Tek yürek olan İslami Camia ile tanıştım. Öğrenci evinde kaldım. Çok değerli insanlarla ilim meclisinde bulundum. Hep okudum. İşim olmadığı zaman gittiğim yerler kahvehaneler değil, hep kitapçı dükkânlarıydı.

Kitapçılarda birçok insanla tanışma fırsatım oldu. Bu şehri sevdim bu şehre yerleşmeye karar verdim. Evlendim ve bu şehre yerleştim. Askerden geldikten sonra Seyydiharun kitabevini satın aldım.

Yusuf Şahin’le ilk tanıştığım gün Hocam dedim. O günden bugüne benim için bir abi, bir arkadaş, değerli bir dostun ötesinde hocamdı… Çünkü o hak ediyordu bana çok şeyi o öğretmişti. Benim düşünce dünyamın değişmesine vesile olan kişiydi.    Sadece bana değil birçok insana eşine dostuna hep bildiklerini anlattı. Elinden hiç düşürmeği Yüce kitabımız Kuranı Kerimin mesajını ulaştırmayı kendine görev addetmiş,  hayatını   ona  göre şekillendirmişti. Zaman onun bu anlayışını hiç değiştiremedi. Hep kendini geliştirdi. Kitap okumaya çok meraklıydı. Sürekli okurdu. Her zaman bizden bir adım öndeydi. Ölümü de bunu değiştirmedi ve bizden önde gitti. Ne zaman başım sıkışsa, ne  zaman daralsam, onunla istişare  yaptım. Duruşu, düşüncesi, öğrenme azmi, yardımseverliği hiç kimsenin düşünmediği ve atladığı noktaları atlamadan kendine has bakış açısı ile farklı bir yapısı vardı.

38  yıl önce   onu tanıdığımda nasıl kendime bir dost olduysa,  bu dostluğum kaybettiğim son güne  kadar değil; hatıratında da  dostum olmaya devam edecektir.

Kahpece ve hunhar bir olay sonucu onu Rahmeti Rahmana gönderdik. Hayatımın en acı günüydü. Böyle bir dostu, bir değeri kaybetmenin acısı unutulamaz.

Bunu taziye ortamında da gördüm. Herkes “bana şu kadar yardım etti. Şöyle bir yardımını gördüm.”diye ondan söz ediyorlardı. Bunlar bilinenler…   Birde bilinmeyenleri var; çünkü o yaptıklarını gizler sadece Rabbinin bilmesini isterdi. Hayatını İslam’ca yaşamaya ve yaşatmaya adamış büyük bir değer olduğuna ben şahidim.

Rabbim seni Cennetine koysun. Peygamberler, Salihlere, Şehitlere komşu eylesin kardeşim.

 Bu dünyada bir daha kavuşamasak da inşallah ahrette kavuşuruz kardeşim.

Mekânın cennet olsun güzel insan…

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.