Kuruluş amacına hizmet etmemek:
Müslümanların geçmiş yıllara dair en büyük hayallerinden ve arzularından birisi de İslami ilke ve prensiplere uygun medya kuruluşlarına sahip olmaktı. Allah, Müslümanlara bu nimeti nasip etti. Ve Müslümanlar, hayal bile edemeyecekleri bir medya gücüne sahip oldular. TV’ler, gazeteler, sosyal medya mecralarıyla bu nimetlerin kapısı sonuna kadar Müslümanlara açıldı.
Peki, Müslümanlar olarak elimizdeki tüm bu nimetleri Allah’ın ve Peygamberin istediği şekilde kullanabildik mi? Elimizdeki medya kurumlarını kuruluş amaçlarına uygun olarak kullanabiliyor muyuz?
Unutmayalım ki!
Bize ümmetin bir emaneti olan bu kurum ve kuruluşları asli amacının dışında kullanmak bu emanetlere karşı yapılabilecek en büyük şükürsüzlüktür.
Ümmetin duası ve dişinden tırnağından ayırıp destek olan samimi Müslümanların katkılarıyla kurulmuş medya kuruluşları, yayın politikalarını kendi dinimize, değerlerimize, özümüze ve ruh kökümüze uygun bir şekilde değil de, reyting kaygısıyla, birilerine şirin ve hoş görünme endişesiyle, bir takım siyasi ve ideolojik strateji ve hesaplarla belirlerlerse elimizdeki bu nimetlerin geri alınması yakındır. Çünkü kıymeti bilinmeyen her nimet sonunda geri alınır.
Batılın propagandası:
Eğer İslam’ın ve onun emirlerinin anlatılması için kurulmuş medya kuruluşları ve sosyal medya mecraları bu vazifelerinden daha çok batılın propagandasını yapmaya başlarlarsa, konuşmalarına imkân tanıdıkları insanların büyük çoğunluğu ömrünü din düşmanlığı ile geçirmiş insanlarda oluşursa, programlarında reklamını yaptıkları fikirler büyük oranda bitmiş, çürümüş ve fosilleşmiş beşeri ideolojilerin fikirlerinden ve ırkçılıktan ibaret olursa bu duruma sessiz kalan bu kurumların yöneticilerinden çalışanlarına, izleyicilerinden destekleyenlere kadar herkes bu vebale ortak olur.
Sapkınlığın propagandası:
Emperyalistlerin kontrolündeki medya kuruluşlarının sapkın yayınlarına karşı mücadele adına ve ailemizi ve nesillerimizi bu zararlı yayınlardan korumak için kurulmuş medya kuruluşlarımız, başta aileyi ve nesli mahveden İstanbul sözleşmesini, LGBT’yi, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi yıkıcı projeleri savunan ve bu alanda bayraklaşmış insanlara kendi propagandalarını ve sapkın fikirlerini tanıtma imkânı tanırlarsa tüm bu haramların ve sapkınlıkların meşrulaşmasına da vesile olmuş olurlar.
Yayın politikalarında İslami değerleri ve bir şekilde temsil ettikleri davalarının temel ilkelerini dikkate almayanlar, kendilerine babalarından kalan mirası hoyratça harcayan miras yedi bir evlat gibi davanın tüm sermayesini başkalarının batıl mücadelesi uğrunda bozdurup bozdurup harcamış olurlar. En sonunda toplum ve inananalar nazarında tüm itibarlarını kaybederler. Çünkü emanete hakkıyla sahip çıkamayanların varacağı son nokta budur.
Kendimizi kandırmayalım:
Özgürlük, herkese söz hakkı tanıma ve her sözü dinleme gibi mazeretlerle kendimizi kandırıp bize emanet edilen kurumları itibarsızlaştırmaya hiç birimizin hakkı yoktur.
Kendi çocuklarımıza örnek gösteremediğimiz, evimize davet edip ailemize örnek gösteremediğimiz, çocuklarımızın da onlar gibi olmasını istemediğimiz insanları, nasıl olur da özgürlük adı altında bu milletin nesillerine örnek olarak gösterip, propagandalarını yapabiliriz.
Özgürlük ve her sözü dinleme konusunda çok samimi olduklarını düşünenler ve bu yaptıklarının doğru olduğuna inananlar, bu propagandaya ümmetin kurum ve kuruluşlarını alet etmek yerine ilk önce en yakınlarından başlasınlar. Çünkü madem yaptıklarının çok doğru ve iyi bir şey olduğuna inanıyorlar, bu iyiliği ve güzelliği ilk önce en yakınlarına yapsınlar.
Yok, eğer kendi çocuklarının ve nesillerinin yayına aldıkları konuklar gibi olmasını istemiyorlarsa, bu konukları evlerine davet edip çocuklarının karşısına çıkaramıyorlarsa Allah rızası için ellerini bizim nesillerimizden de çeksinler. Müslümanların kanalları diye güvenerek açıp ailesine ve çocuklarına izleten insanların vebalini yüklenmesinler.
Eğer tüm bu yapılanlar, her sözü dinleme ve en güzelini seçip uymak için yapılıyorsa, bilinmelidir ki, sözün en güzeli söylenmiştir. O da Allah’ın sözüdür. Saatlerce dinimize ve değerlerimize hakaret edenlerin sözünü dinlemek ve dinletmek yerine yayın politikalarında ilk önce sözün en güzeli olan Allah’ın sözüne ve bu sözün bir gereği olan İslam birliği, adil ekonomik düzen, önce ahlak ve maneviyat gibi ideallerimize yer versinler.Tüm bunları yazmak bizim inancımızın gereğidir. Bir Müslüman kim yaparsa yapsın inancına uymayan hiçbir yayın politikasını, hiçbir stratejiyi ve hiçbir siyaseti kabul edemez.
Bu yanlışta ısrar edenler de en sonunda omuzlarındaki veballer, ifsat ettikleri nesiller, tükettikleri koca bir sermaye ve Allah’ın huzurunda verecekleri çetin hesapla baş başa kalırlar.