banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

İstisnaları olsa da bulduklarımız aradıklarımızdır genellikle. Hasat mevsimlerinde biçtiklerimizin ektiklerimiz olduğu gibi.

        Aramak ve bulmak bir ömrün en kısa, bu nedenle de en yalın anlatımıdır aslında. Hep bir şeyleri arar durur insanoğlu… Kimi iyi bir iş, iyi bir eş ve baş ağrıtmayacak bir aş; kimi zahmetsizce köşeleri dönerek üzerine konuvereceği yüksek mevkiler, şan ve şöhretler… Kimi geç bulur, çabuk kaybeder; meşhur şarkıda söylendiği gibi hayatı hicran olur; kimi avara kasnak gibi döner durur dane aradığını bilmediği için bulduğunun ne olduğunu anlamadan geçip gider hayat denen yollardan. Nihayet kimi Mevla’sını, kimi Leyla’sını, kimi belasını…

        Kimi karşılığını sadece Allah’tan umarak iyilik peşinde koşar; yaptıkça atar denize; bilir ki balık bilmezse Halık bilir. Kimi bir günün beyliği beylik deyip har vurup harman savurur. Günün sonunda elinde can yakıcı bir fatura bulacağını hatırlatanlara ‘onu o zaman düşünürüz’ diyerek aldırış bile etmez.   

        Bu gerçeğin en yaygın anlatımı olan şu meşhur söz ile adım başı karşılaşırız aslında:

        İyilik eden iyilik bulur; kötülük eden de kötülük…

        Kimi kadercidir; arayıp bulduğu bahanelerini iradesi yapar; başına gelen her şeyi ona bağlar.

        Mehmet Akif toplumumuzda hala ne yazık ki egemen olan çarpık ‘kader’ anlayışını eleştirdiği şiirinde durumun böyle olduğunu anlatmıştır:

        O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,

Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?

"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:

Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu.

Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?

"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!

Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,

Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!

Asıl olan kişini neyi, niçin, ne oranda istediğini bilmesi; sonra bilip de araması…

Elbette aramanın gerektirdiği ciddiyetle, samimiyetle…

Aramanın ciddiyetine dikkat çekmek istemiştir aslında Hoca Nasreddin başkasının eşeğinin türkü söylenerek arandığını söylemekle.

İsmet Özel, Seydişehir Kitap Günleri’nde aldığım ‘Ve’l-Asr’ adlı kitabında okuduğum ‘Neyin Kaybolduysa Kendin Ara’ başlıklı yazısında kullandığı şu hikâye aramanın önemini ve ciddiyetini ne güzel anlatır:

"Hikâyemizde devesini kaybeden bir adam var. Bu adam devesini ararken yüksek düzeyde anlayış yeteneğine sahip üç dervişe rast gelmiş. üç müdrik diyelim onlara. "devemi kaybettim" demiş dervişlere; "onu siz gördünüz mü?" dervişlerin ilki "bir gözü kör müydü devenin?" diye sormuş. Adam sevinçle "evet" diyerek cevaplamış bu soruyu. İkinci dervişin "ön dişlerinden biri eksik miydi?" soru karşısında devesini kaybeden adam heyecanlanarak "evet, evet" demiş. Dervişlerden üçüncüsü "bir ayağı topal mıydı?" diye sorar sormaz adam "evet, evet, evet" cevabını yapıştırmış. "O halde" diye konuşmuş dervişler, "sen deveni bizim geçtiğimiz güzergâh üzerinde arasan iyi edersin, onu bu yolda bulma ümidi vardır." Kayıp devesinin peşine düşen adam bu üç dervişin kendi devesini görmüş olduklarına kanaat getirmiş ve alelacele dervişlerin geldiği istikamete koşturmuş. Bulamamış adam aradığı yerlerde devesini ve ne yapması gerektiğini yine dervişlerden öğrenmek isteğiyle bu kez dervişlerin peşi sıra gitmiş. Anlayış sahibi üç ermişi akşam üzere bir istirahat menzilinde eliyle koymuş gibi bulmuş. Yine sorular karşısında kalmış adam: "devenin bir yanında bal, öte yanında mısır mı yüklüydü?" demiş birincisi, adam "evet" demiş. "hamile bir kadın mı biniyor senin devene?" demiş ikincisi, yine "evet" demiş adam. "biz senin devenin nerede olduğunu bilmiyoruz" demiş üçüncü derviş. Bunun üzerine deveci bu üç kişinin kaybettiği deveyi çaldıklarına kanaat getirmiş ve onları kadı karşısına çıkarıp başından geçenleri anlatarak üç dervişi hırsızlıkla suçlamış. Kadı, devecinin ifadesini yerinde bularak üç ermişi deveyi gasp etme suçundan hapse atmış. Kısa bir süre sonra adam devesini arazide başıboş dolaşırken bulmuş ve dervişlerin salıverilmelerini temin maksadıyla mahkemeye başvurmuş. Daha önce dervişlerin kendi durumlarını izah etmeleri için bir fırsat tanımayı hiç aklına getirmemiş olan kadı, onlardan nasıl olup da deveyi hiç görmedikleri halde deve hakkında bu kadar çok şey biliyor olmalarını açıklamalarını istemiş. Dervişler, yolda devenin ayak izlerini gördüklerini, izlerden birinin silik oluşunun devenin bir bacağının topal oluşuna delalet ettiğini; yolun yalnızca bir yakasından ot yemiş olmasının tek gözünün körlüğüne delil olabileceğini; ısırdığı yaprakları yırttığına göre ön dişlerinden birinin eksik olduğunun anlaşıldığını söylemişler. "Arılar ve karıncalar yolun iki kenarında bir şeylere üşüşmüşlerdi. Bunların bal ve mısır olduğunu gördük. Bir konaklama yerinde çalılara takılmış uzun insan saçı gördük, devenin üstündeki kadındı. Yerdeel ayası izi vardı, ancak doğumu yakın hamile bir kadın elini yere dayayıp otururdu." "Bütün bunları hırsızlıkla suçlandığınız zaman kendinizi temize çıkarmak üzere neden söylemediniz?" "çünkü devecinin devesini aramaktan vazgeçmeyeceğini ve onu çok çabuk bulabileceğini göz önüne aldık. Keşfettiği gerçeği ahlaki bir olgunlukla perçinleyecekti. Bizim salıverilmemiz için harekete geçerek cömertliğin, sorumluluk hissine sahip olmanın zevkini tadacaktı. Hadisenin göründüğünden farklı cereyan ettiğini gören kadı ise gözünde mantık yollarına güvenerek kestirmeden hükme varmanın değerinin düştüğünü görecek ve bir arayışa koyulmanın kıymetini takdir etmede daha üstün bir konum sahibi olacaktı. Kadı doğru hükme varmanın tevazu ile arayışa neler borçlu olduğunu görecekti. Kendinde yargılamaya yetecek donatım olduğu zehabına kapılmanın gönül kırıklığını tadacak, birini suçlamadan veya bir iddiaya sahip çıkmadan önce kendi ölçülerini tartmanın kaçınılmazlığını kabul edecekti. "bizim geçirdiğimiz deneyler şunu gösterdi ki insan hakikati ararken bir gücü, bir yargılama gücünü kendinde hıfzettiği zannına kapılmamalı. Herkes kendi kaybettiğini kendi arasın. Bu arayışta diğerleri sadece arayanın neyi kaybettiğini hatırlatabilirler. Bunu nimet bilmeli. Senin noksanını tasvir edenler, senden bir şeygasp etmiş olmaz. Neyi kaybettiysen onu sen kendin ara."

Sahi, biz neyi nasıl aradığımızı biliyor muyuz?

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal/ 31 Mayıs 2022

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.