Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş ve ’Yarabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş. Dua tutmuş; Davut, kızının adını Ayşe koymuş. Gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş. Hz. Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken Azrail gökten bir keçiyle çıkagelmiş ve ‘’Kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’’ demiş..."
Dinleyenlerden biri dayanamamış:
"Yahu bunun neresini düzelteyim. Hz. Davut değil, Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, kurban edilen de keçi değil koç… Ülke futbolumuzda sanki biraz bu hikayeye benziyor. Futbolumuzda o kadar yanlış işler var ki, neresini düzeltelim, neresini yazalım? Durumun vahimliğine bakınca, futbolumuz yanlış yönetiliyor bile diyemiyoruz. Çünkü ortada ne bir federasyon var, ne MHK tam anlamıyla işlevini yapıyor. Ne de yayıncı kuruluş kim olacak kocaman bir soru işareti!
Kural hatası yapılan maçlar, şampiyonluğa etki eden sözde hakem hataları, hakem atamaları, yayın gelirleri, ülke puanları, yabancı kurallarındaki belirsizlikler, düşme olacak mı? Seneye kaç takım mücadele edecek! Her geçen yıl birkaç sıra daha gerileyen ülke futbolumuz, Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail ile yaşam mücadelesi veriyor.
Endüstriyel futbol, hayatımıza girdiğinden beri, futbol makası açılmaya devam ediyor. Futbol ; bir oyuncunun, kişisel beceriyle rakiplerini ekarte edip, skor bulmasından çok çok uzaklara evrildi. İşin içine bilim, Sanat ve fizik girdi futbolun kimyası değişti. Futbol Sümerlerin yada Çinlilerin bulduğu, İngilizlerin kurduğu futbol mu ? Endüstriyel futbol, Avrupa'nın zirvesinde bulunan aç gözlü 5 futbol ülkesinin oyuncağı oluverdi. Hani bizim jenerasyon da, topu olduğu için takıma alınan, zengin göbekli ve topa vurmayı dahi beceremeyen, sırf topu olduğu için takım kaptanı olan, şımarık çocuklarını andıran batı Avrupa'nın doymayan çocukları… İşin doğu boyutunda ise ekonomik krizler, savaşlar, dolar- Euro yükselişleri ve seni içine almak istemeyen bir yapı… Ülkemizde ise; bu yapıya karşı bırakın direnmeyi , baştan sona, şaibelerle dolu ve adına süper lig dediğimiz, 20 takımın birbiri ile güreşine şahit olduğumuz, bir yapı mevcut. Ülke sıralamasında her yıl biraz daha düştüğümüz batak, şımarık çocukların kaprisli davranışlarıyla istemediğimizi adeta gözler önüne seriyor. Şampiyonlar liginde İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya 4’er takım ile yerini alırken Fransa 3 takım Hollanda ise 2 takım ile mücadele ediyor. Birde kupayı bu ülkelerden biri alıp sıralamada kendi liginde ilk 4 içerisinde yer almazsa 5 takım gönderme şansları var. Yani 32 takımlık kupanın zaten 21-22 tane kontenjanını doldurmuş durumdalar. Geriye kalan 10-11 takımlık bilet 6 ülke dışında kalan 48 ülke federasyonuna ayrılmış durumda bulunuyor. Birde eleme eşleştirmedeki adaletsizlik var ki onu hiç sormayın!
Konyasporlular olarak, biz şampiyonlar ligi müziğini, bir kez de olsa bu stadyumda duyma hayaliyle, içeriyle mücadele ederken, dışarıda ise UEFA’nın doyuramadığı bu coğrafyayı yani, Doğu Avrupa’yı istemeyen şımarık çocukların kaprisleri devam ediyor. Zorda kaldıklarında UEFA’yı kendi liglerini kurmakla tehdit etiklerine bile şahit olduk. Onlara göre, bu kupanın gözle görünemeyen sınır çizgisi Yunanistan’a kadar olan kısım demek oluyor. Sonrası olmasa da olur yani! Avrupa ligini bile çok görüyorlar aslında, adeta konferans ligi sizin neyinize yetmiyor diyorlar… Her yıl bir fazla eleme karşımıza çıkması elbette sürpriz değil. Malatyaspor maçını, rakibin uzun süre 10 kişi oynamasına karşın, devreyi 2-0 önde kapatmamıza karşın averaj eriteceğimizi düşünürken güç bela tek farkla kazanabildik. Kalan 4 maçımızı kazanıp Fenerbahçe’nin puan kaybetmesini bekleyeceğiz. Ülke olarak dışarda, şehir olarak içeride İstenmediğimiz kupanın müziğini bir kez olsun duyabilme adına…
Günün sözü; Hayallerini yaşayacağın zaman, hüzünlerini de yaşarsın bazen…