Ramazan’ın belki de hiç konuşmadığımız, gündemimize dahi almadığımız, vaaz ve nasihatlerimizde, hutbelerimizde, TV’lerdeki iftar ve sahur programlarımızda hiç değinmediğimiz özelliklerinden birisi de hayatın her alanında hakkı batıldan ayıran bir düzen ve bir sistem kurmaya davet eden bir ay olmasıdır.
Çünkü bu ayda Furkan olan yani hakkı batıldan ayıran Kur’an nazil olmuştur. Rabbimiz buyuruyor ki: “Ramazan ayı öyle bir aydır ki onda insanlara yol gösteren, hakla batılı ayıran, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’an, o ayda indirildi.” (Bakara 185)
O halde Ramazan görmüş ve Ramazan’da mukabele yapmış bir Müslüman’ın ana hedefi, siyasetten ekonomiye, hukuktan uluslararası ilişkilere, ahlâktan aile hayatına kadar hayatın her alanında hakkı batıldan ayıracak bir bilinci kuşanmaktır.
Hakkı batıldan ayıran Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, bireysel ibadetlerini Kur’an’a göre yapıp, sağlığının Dünya Sağlık Örgütüne, tarım ve gıdasının Dünya Gıda ve Tarım Örgütüne, ekonomisinin Dünya Bankasına, dolar ve euro sistemine, kültür ve medeniyetinin UNESCO ve UNİCEF’e, eğitim sisteminin Fulbright Eğitim Komisyonuna, ekranlarının Hollywood ve Warner Bros’a, topraklarının İncirlik ve NATO üslerine, ahlâkının ve nesillerinin dizilere, internete ve YouTuber’lara teslim edilmesine asla razı olmaz.
Hakkı batıldan ayıran Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, orucunu Kur’an’a göre tutup yönetiminin ise Fransız laiklik hukukuna göre yürütülmesine asla razı olamaz.
Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, namazını Kur’an’a göre kılıp, hukukunun İtalyan ceza hukukuna, Avrupa Konseyine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre yürütülmesine razı olmaz.
Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, zekâtını Kur’an’a göre verip, ekonomisinin Alman borçlar hukukuna, faizci kapitalist nizama, borç, vergi, sömürü ve ekonomik kölelik sistemine göre yürütülmesine razı olmaz.
Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, haccını Kur’an’a göre yapıp, uluslararası ilişkilerinin reel politiğe, Birleşmiş Milletlere ve Avrupa Birliğine göre yürütülmesine razı olmaz.
Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, başını Kur’an’a göre örtüp, aile hayatının İsviçre medeni hukukuna, feminizme ve cinsiyet eşitliği projelerine göre şekillenmesine razı olamaz.
Çünkü Ramazan bilincini kuşanmış bir Müslüman, bu ayda hakkı batıldan kesin bir şekilde ayıran Kur’an’ı okumuş, onun eğitim metoduyla terbiye olmuş ve yalnızca onun rehberliğinde bir hayata razı olmuş Müslüman’dır.
Ramazan’da tuttuğumuz oruçların, kıldığımız namazların, yaptığımız infakların, okuduğumuz mukabelelerin bizim hayatımızdaki en önemli sonuçlarından birisi de hakkı batıldan ayıracak bir iradeye, bir bilince, bir cesarete, bir adanmışlığa, bir duruşa ve bir şahsiyete sahip olmaktır.
Çünkü Ramazan, asla sadece bir takım bireysel ibadetlerle yetinilecek bir ay değildir. Ramazan, gece ibadetiyle, teravihle, oruçla, infakla ve Kur’an tilavetiyle ilahi bir eğitim metoduna muhatap olan ve ruh terbiyesini gerçekleştiren Müslüman şahsiyetin tüm yeryüzünde hakkı batıldan ayıracak ve hâkimiyeti bütünüyle hakka teslim edecek bir düzen kurmak için bilendiği ve harekete geçtiği bir aydır.
Çünkü bu ay, hakkı batıldan ayırma mücadelesinin, usul ve yöntemlerini, emir ve direktiflerini getiren Kur’an’ın indirildiği ve bu indirilişle birlikte hakkı batıldan ayıracak kutlu mücadelenin başladığı aydır.
İşte bu nedenledir ki, Efendimiz (S.A.V.) Bedir Savaşı’nı bir Ramazan günü yapmış, Mekke’yi bir Ramazan günü fethetmiş, putların kırılma emrini bir Ramazan günü vermiştir.
O halde Ramazan’ı yaşayan her Müslüman’ın yapacağı en aziz ve mübarek eylemlerden birisi de bu ayda yeniden hakkı batıldan ayıran o izzetli duruşu kuşanmak ve bu duruşa göre bir hayat yaşamak için gayret etmektir.