banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Aramız açılıyor…

        İnsanlarla aramız açılıyor. Açıldıkça daha çok yabancılaşıyoruz birbirimize. Başta kendi özümüze, üzerimizde sayılamayacak emekleri olan annelerimize, ‘gömleğimi satar evladımı okuturum’ deyip her türlü çileye baştan razı olmuş fedakâr babalarımıza, kardeşlerimize, dostlarımıza… Yabancılaştıkça da kendi hakikatimizden uzaklaşıyoruz aslında.

        Hakikatten her türlü uzaklaşma ve kopuş zulmün bin bir çeşidinin yeşerip dal budak salacağı en uygun iklimi oluşturuyor. 

        Düğünlerimiz, şenliklerimiz başta olmak üzere her türlü ilişkilerimizde ve hayatımızı çepeçevre kuşatan birçok alanda kültür değişmeleriyle gelen bu uzaklaşmayı görebiliyoruz; çünkü her şey gözlerimizin önünde biz yaşarken oluyor.

        Aramız açılıyor tarihimizle, dilimizle, kültürümüzle, değerlerimizle.

        Mesela dünkü hakikatimiz Üstat Necip Fazıl’ın deyişiyle “Utanırdı burnunun ucunu göstermekten sütninem” hassasiyetiydi na mahrem denilince. Zamanla bunlardan uzaklaşalı çok olmuştu da bu uzaklaşmanın mesela bir düğün veya şenlik için aynı salonda toplanan her cinsten insanın oyun havası diye dönem dönem tedavüle sokulan, her kelimesi ve her nağmesi vıcık vıcık şeytani yollara tahrik yüklü, asla türkü diyemeyeceğim,kepazelikler eşliğinde bir çılgınlık yarışına varabileceği aklımıza gelmezdi.

        Şu ifrata bakar mısınız?

        Lingolingo şişeler

        Irakı mı içtin sen bensiz

        Çamura mı düştün a densiz

        Yar yar, yar yar, yar yar aman”

        Baştan sona bu ve böylesi bir müzikle müthiş surette tahrik olan bir insan içip içip de kendisine otokontrol sağlamaya yarayan, onu sorumluluk sahibi insan kılan bütün bağlardan uzaklaşma isteğine kapılmaz mı?

        ‘Elmalı’ya ne demeli?

        Amanın amanın elmalı

        Yar sen nerde bulmalı

        Seni bulduğum yerde

        Sıkı sıkı sarmalı

        Suyun insanı boğmak, ateşin yakmak gibi bir tabiatı varsa adına müzik dedikleri ses, söz ve bunlarla uyumlu ritmik hareketler bütünü olarak insanları yerinde duramaz hale getiren etkinliklerin de bir tabiatı olmayacak mı?

        Velhasıl modalarla içine sürüklendiğimiz çağdaşlık modernlik dalgaları baş döndüren bir hızla uzaklaşarak geldiğimiz mekânlarda görüyoruz ki bizi daha huzurlu kılmadı. Madde planında hiçbir eksiğimiz kalmadı; ama ruhen hissettiğimiz açlık, yokluk, yoksulluk çığ gibi büyüyor.

        Prof. İbrahim Kalın ‘Barbar, Modern, Medeni’ adlı kitabının bir yerinde insanın insandan, toplum ve tabiattan koparak hakikatten uzaklaşmasında her biri bir teknoloji harikası olarak sunulan ve hayatımıza dâhil ettiğimiz modern araç ve gereçlerin oluşturduğu bağımlılığın etkisine değinerek neticede hakikatle yalanı seçemez hale geldiğimizi, daha kötüsü gerçekliğin yerini simülasyonunun aldığını dile getirir:

        “Her şeyi daha hızlı, tek boyutlu, yüzeysel ve tüketim amaçlı kullanan bir insanlık hali, gerçekliği sanal bir imaja çevirmekte ve doğal- insani bir var oluş halinin imkânlarını ortadan kaldırmaktadır. Kültür, medeniyet, tarih ve toplum kavramları da bu süreçten payını almakta ve gerçeklik ile icat edilmiş suretler arasında gidip gelmektedir. Hiper-realite çağında neyin kültür, medeniyet yahut toplum olduğuna karar vermek de imkânsız hale gelmektedir. Gününün büyük bölümünü imajlar, ve ‘bildirimler’ dünyasında yaşayan bireyler, parçası olduğu gerçekliği- sabahı ve akşamı, kuş seslerini, bulutları, güneşi, atalarının geride bıraktığı eserleri, kutsal metinleri, mabetleri vs.- aracısız ve doğrudan tecrübe etme imkanını yitirmektedir. İnsan, tarih, toplum, kültür ve medeniyet adına sahip olduğumuz her şey, giderek ekranlarda bir imaj, resim, suret, temsil vs. haline gelmekte ve “sanal gerçekliğin” tek boyutlu dünyasına indirgenmektedir.”Medeniyet ve Tarihin Akışı, 4. Bölüm sh107

        Hakikatle aramıza giren açığı nasıl kapatabiliriz?

        Neticede bütçe açığı olsa ekonominin kimi kuralları devreye sokularak sıkı tedbirlerle filan zamanla kapatılabilir; lakin bu başka.

        Hakikatten uzaklaşma bana göre insanın kendi doğasından yani fıtratından uzaklaşmasıdır. Fıtrat Allah’ın her daim yüzümüzü çevirmemizi emrettiği en doğru, en sağlam istikamettir. Bu, insanı kendi hakikatinde tutmaya, bu sayede iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmaya ve nihayet sorumluluk bilinci taşıyarak hesabı verilebilir bir hayatı yaşamaya talip olmasına yarayan bir alt yapı, muazzam bir donanımdır.

        Uzaklaştığımız mutlu diyara, bozulmamış fıtratımıza yani kendimize bu donanımla, yeniden diriliş şuuruyla dönebileceğimizi düşünüyorum.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal/21 Mart 2022

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.