banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Daha önceki yazılarımda da sıkça değindim ama içinde yaşadığımız şu günlerin de en önemli konusu maalesef ekonomik istikrarsızlık olmaktadır.

Farklı iki günde aynı markete girseniz raftaki fiyat etiketleri önemli ölçüde değişikliğe uğramış oluyor.  Bundan başka farklı iki marketteki aynı ürün arasında farklı fiyat etiketlerini görmek de mümkün oluyor. Bırakın marketler ve zamanlar arasındaki fiyat farklarını, raftan ürünü alsanız, ödeme yaptığınız kasanın önüne gelinceye kadar fiyat farkları oluştuğuna şahitlik ediyorsunuz.

Konuya neresinden bakarsak bakalım içler acısı bir durum göze çarpıyor. Bu durumda asgari ücreti katlayarak artırsanız, memur maaş zamlarına yüzde yüz zam yapsanız bile enflasyon ortamında bu artışların hiçbir önemi kalmayabiliyor.

Devlet, bir takım tedbirler almaya gayret ediyor. Mesela temel gıda ürünlerindeki KDV artışlarını neredeyse sıfırlıyor ama bir bakıyorsunuz ürün fiyatları aşağıya doğru hareket edeceğine yukarıya doğru yöneliyor. Sanki gizli bir el var ve bu el devlet ile cebelleşiyor. Devlet bir tedbire mi başvurdu hop, o el bir başka yöntem ile bu hamleye karşı bir hamle ile cevap veriyor. Dedim ya “sanki” devlet ile cebelleşen bir başka el var...

Diyelim ki tüketici lehine bir KDV ayarlaması mı yapıldı hemen bir fısıltı haberi ortalığa yayılarak, “ürünlerde stok sıkıntısı var” ya da “ithal edilen malları getiren gemiler Karadeniz’de yan yattı, çamura battı” gibi haberlerle insanları panik havasına sokuyorlar. Tüketicinin o mala hücum etmesini sağlayarak fiyatların yukarıya doğru hareket etmesine neden oluyorlar.

Hani “ne kadar köfte, o kadar ekmek” diye bir söz vardır ya bu söz iktisatta “ne kadar talep o kadar fiyat artışı” şeklinde kendisini gösterir. Zaten bizim insanımızın bir panik atak özelliği vardır. Bu özelliğini kullanmasını çok iyi biliyor tacirler. Halk, en ufak bir fısıltı duymaya görsün “Allah Allah!” nidalarıyla cepheye koşup ortalığı savaş alanına çeviriyorlar. Hoş, bırakalım fiyat artışları fısıltılarını ve bu alandaki alış-veriş savaşını, gerçek bir savaş çıkmış olsa da aynı şeyi yapar ve düşmanı tarumar etmesini” de becerebilen bir kahramanlık ruhuna ve cesaretine sahiptir milletimiz... Hakkını da yememek lazım bu konuda...

Zaman zaman halkımızın bu haline kızıyor olsam da ben bu konuda halkın suçlanması yerine mevcut ekonomik durumdan istifade etmek isteyen ve bu alanda profesyonel çalışmalar yapan büyük sermaye sahiplerinin, stokçuların, tekelci zihniyetin, kartel oluşumlarının devletimizin yetkili makamlarınca takibe alınmasından ve bu konuların bir an önce çözülme kavuşturulmasından yanayım.

Geçenlerde; “günümüzde yaşadığımız sorunların asıl sebeplerinin aslında 40-50 yıl öncesinde sergilenen tutum ve davranışlara, sosyal politikaların yanlışlığına bağlamıştım. Hala da aynı düşünceye sahibim ve o görüşlerimi korumaktayım.

1960’lı yıllarda ben ilkokulda iken bizlere “ülkemiz nüfusunun yüzde sekseninin köylerde sadece yüzde yirmisinin şehirlerde yaşadığını” öğretmişlerdi. Daha sonraki on yıllarda “nüfusun şehirlere yığılmasına göz yumulduğunu, köylerin boşalmasına şehirlerin kalabalıklaşmasına sebep olunduğunu ve bu nedenle köylerdeki tarlaların boş kaldığını, dağların hayvansız bırakıldığını ve şehirlerde her köşe başına birkaç holdingin açtığı on binlerce mağaza ile halkın sömürülmesine neden olduğunu” falan yazmıştım da birileri bana “mevcut ekonomik krize neden olan iktidarın savunulması adına bunları uydurduğumu” yazarak sitemler etmişlerdi.

Hâlbuki gerçekleri düz mantıkla anı yaşayarak anlatamazsınız. “Tarih geçmişi aydınlatır, geleceğe ışık tutar.” Şu an nüfusumuzun yüzde doksan oranla şehirlerde yüzde on oranında kırsal kesimde yaşadığı gerçeğini ve “sorunların şehir merkezlerine yığılan nüfustan kaynaklı olduğunu” hiç mektep medrese yüzü görmemiş birisi bile rahatça görebilir.

Çözüm önerimin birinci sırasında duran madde şudur: Devletin yerinde ben olsam bir proje yapar, şehirden köye dönecek olanların evlerini hem de bedava olmak şartıyla ben yaparım. Ona köylerdeki hazine arazilerinden yer tahsis eder üretim yapacağına dair söz alırım, işini kuracak kadar da kredi açar, sıkı bir denetleme ile onu üretime yönlendiririm. Böylelikle şehirde yaşayan nüfusun bütçeye vereceği zararın çok azına insanları üretime yönlendirmiş olurum. Bu projenin dolaylı ve dolaysız olmak üzere ülke ekonomisine çok büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Bu insanların tüketici konumları hemen üretici konumlarına dönüşecek, şehrin her alanda kirlenmesi önemli ölçüde azalacak, kırsaldaki atıl araziler ülke ekonomisine kazandırılacak, mantar gibi biten zincir marketler şubelerini azaltma yoluna gidecektir. Zira pazarlar bu marketlerin en önemli rakipleri durumuna gelecektir.

 Benim köyümde otuz yıl öncesine kadar arpa, buğday ekilmedik arazi yoktu. Otuz yıldır bir tek arpa ve buğday tohumu düşmüyor toprağa.

Her evden yüzlerce küçükbaş hayvan dağa yaylıma giderken şimdi sadece bir tek aile küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapıyor.

Tabi köye dönen her aileye en az bin adet ağaç dikme zorunluluğu da getirirdim.

Köyleri ve dağları canavarlar, domuzlar bastı ve her alan tarumar...

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.