banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Güneşli bir pazar günü...

        Güneşin şehrimizin en önemli güzelliği ve zenginliği olan ve büyük kısmı karlarla kaplı dağlardaki ışık oyunlarından etkilenerek kendimi dışarı attığım anda acı bir rüzgârla karşılaşıyor, geri dönüyorum.

        Haberlerde muhabirler ulaşabildikleri noktalardan Ukrayna- Rusya Savaşı’nın dördüncü gününde yaşananları dillerinin döndüğünce anlatmaya çalışıyorlar. Sirenler, harabeye dönen binalar, askeri araçlar; füzelerle, bombalarla yer yer aydınlanan ufuklar, yükselen dumanlar ve bu kıyamette şimdilik daha güvenli gördükleri yerlere bir an önce ulaşmaya çalışan insanlarla savaşların acımasız yüzünü göstermeye çalışıyorlar.

        Masum insanların üzerine nedenini, niçinini tam olarak anlamalarına bakılmadan bombalar yağıyor; evlerinden, yurtlarından ediliyor; sokaklarda meydanlarda ölüm kol geziyor.

        Enerjisini ihtiras ve tahakkümden alan zulüm değirmeni dönmeye devam ediyor çünkü.

        Muhabirlerden birinin ülkenin birçok şehrinde bu işgal harekâtına karşı Ukraynalıların direnişinden söz ettiği cümleleri,bir an aklıma Tarık Buğra’nın ünlü eserini getiriyor. Macar milletinin hürriyet ve bağımsızlığını geri almak için giriştiği destanlık savaşta; vahşice, gaddarca, kalleşçe öldürülen kadın- erkek, genç- ihtiyar, işçi- aydın, on binlerce insanın aziz hatıralarına ithaf ettiği meşhur tiyatro eserini...

        66 yıl aradan sonra edebiyatımızın usta kalemlerinden rahmetli Tarık Buğra’nın “Ayakta Durmak İstiyorum” adlı üç perdelik oyununda anlatılan olaylar farklı bir coğrafyada bir kez daha tekrarlanıyor sanki.

        Ruslar 1956’da Macaristan’ı işgal etmişlerdi pervasızca.

        “Ayakta Durmak İstiyorum” Tarık Buğra'nın 1956 yılında Sovyetler Birliği işgaline karşı direnen ve bu direnişleri hayatlarına mal olan Macar halkı için yazdığı tiyatro oyunudur. Oyunda Macaristan yerine Mitinya, SSCB içinseAgonya adları kullanılmıştır. Eser ismini, esir alındıkları sırada kendilerine 'çök' diye bağıran işgalci askere 'Ayakta durmak istiyorum' diyen insanlardan alır.

         Sovyet işgaline karşı Peşte’de 1956’daki kanlı ayaklanmayı konu edinen buüç perdelik oyunda olay, Agonyalılar (SSCB)tarafından istilâya uğramış Militanya’nın (Macaristan) başkentinde, Sen Peter kolejinde geçer. 

         " Ayakta Durmak İstiyorum" alelade bir cümle değildir. İşgalci güçlere karşı eğilmeden dimdik durmanın, canıyla kanıyla mücadele etme iradesinin haykırışıdır.

        Direnişi örgütleyen okul müdürünün şu sözleri eserde ağırlığını hissettiren oldukça manidar bir konuşmadır:

“Biz Mitinyalıyız. Mitinyalılar çok eski bir millettir. Uygar ve mutlu idik. Sonra Agonyalılar gelip yerleştiler memleketimize. Orduları ile kendi düzenlerini de getirdiler. Aldattıkları, korkuttukları, satın aldıkları Mitinyalıları, aldanmayan, korkmayan, satın alınmayan çoğunluğun yerine koydular. Mitinya’nın asıl sahipleri imiş gibi gösterdiler. Böylece de o güzel Mitinya zifir gibi bir karanlığın içinde eridi, kayboldu gitti. Dünya bizi unuttu, unuttunuz bizi. Ama şimdi önemli olan şu: Biz Mitinya’nın ikinci doğumu için uğraşıyoruz. Her şeyi aldık gözümüze, ölümü de elbette. Mitinya hür milletler dünyasına yeniden doğacak mı?Yoksa biz, yani bu aşk, bu hayat dolu, bu altın gibi gençler ölecek, barbarca, kalleşçe öldürülecekler mi? Kurtulanlar olacak mı? Kimler, nasıl kurtulacak? Hepsini göreceksiniz!”

        Direnişin kahramanlarından Erin’in şu cümleleri ile duygular doruğa yükselir:

“En tiksindiğim şey kahraman sayılmaktır: İnsan haysiyeti için, hürriyeti için çalışmak... Ve ölmek kahramanlık sayılırsa haysiyet ve hürriyet bilinmiyor demektir.”

Ve okul müdürünün altın harflerle yazılacak bayraklaşan öğüdü:

        “Hürriyet diye bir şey olduğunu unutmayınız çocuklar; çünkü en çetin esareti bile bu sayede, ama ancak bu sayede kırabilirsiniz.”

         Olaylar sebebiyle ekrana sık sık getirilen haritalara bakıyoruz. Karadeniz’in kuzeyindeki bu coğrafyada kimi şehir isimleri acı tatlı bir yığın çağrışımlarla giriyor kadraja:

Bir ses “Kırımdan gelirim, gelirim adım sa Sinan’dır hey!/ kılıcımın suyu kanır ve dumandır hey” diyor.

Biri “Sivastopol önünde yatar gemiler/ atar da nizam topunu yerle gök inler”                              

        Kırım 2014’te işgal edilmişti de hür dünyadan ciddi tepkiler gelmemişti pek cılız çıkan seslerden başka. Demek sıra başka yerlere geldi.

        Ayakta durma irademizi sağlam tutmazsak bizi kimse doğrultamaz.

        Selam olsun imanı, vatanı ve özgürlüğü uğruna ayakta durmak isteyenlere!

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı halim Kartal/ 28 Şubat 2022

       

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.