Şehİt Hasan el-Bennâ’nın bütün dünyaya etkisi altına alan İslam davetinin temelinde cemaatle namazın özel bir yeri vardı. Çünkü o, davetine ilk önce cemaatle namaza davetle başlamıştır. Daha ilkokul yıllarında mescitlerde ezan okuyarak insanları namaza davet etmiştir. Sonra gençlik yıllarında gençleri sabah namazlarına kaldırmak için arkadaşlarını örgütleyerek yaşadıkları kasabayı kendi aralarında bölüşmüş ve gençleri sabah namazlarına uyandırmak için bir çalışma başlatmıştır.
İlk Çağrı Namaza Davet:
Hasan el-Bennâ insanları sabah namazına çağırdığı davet çalışmasını hatıralarında büyük bir özlemle şu şekilde anlatır: “Yaz tatilindeki Cuma sabahlarında yaptıklarımız arasında insanları özellikle de kardeşleri sabah namazına uyandırmak için fecir vaktinden hemen önce Muhammed Dimyati Efendi ve Abdulmuteal Senkel kardeşlerle kasabayı kendi aramızda paylaştırırdık. Üç kişiydik, bazen sayımız daha da artıyordu. Müezzinleri sabah ezanına uyandırdığımda kendimde büyük bir saadet ve tuhaf bir rahatlama hissediyordum. Uyandırma işinden sonra Nil’in kıyısında durup kendimi bu büyülü ve şiirsel anı yaşamaya, ezanı dinlemeye veriyordum. Kasabadaki mescitler birbirlerine yakın mesafedeydi ve minarelerinden ezan aynı anda yükseliyordu. Sonra aklıma bu kadar namaz kılanı uyandırmaya vesile olduğumu dolayısıyla kazandıkları sevaptan aynısını benim de kazandığım aklıma geliyordu. Çünkü Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştu: ‘Kim, birini doğru yola davet ederse ona ecir vardır ve bu yolda amel edilirse ecri kıyamete kadar sürecektir. Ve bu, ecirlerinden bir şey eksiltmez.’ Bu saadetimi katmerleştiren ise, oradan mescide gittiğimde oturanlar arasında yaşça en küçük kendimi görüyordum. Allah’a hamd edip tevfikiyetinin devamını dilerim.”
Mescit Alışkanlığı:
Hasan el-Bennâ genç yaşlarında edindiği davetçi kimliği ile mescit alışkanlığı konusunda okuldaki arkadaşlarını da sürekli teşvik etmiş ve onlardan birçoğunu cemaatle namaza alıştırmıştır. Okuduğu okulun yanında küçük bir mescidin olmasını fırsata çevirmiş, namaz vakitlerinde arkadaşlarını büyük bir gayretle namaza davet etmiş ve özellikle de öğle namazlarını okulun yanındaki bu mescitte cemaatle kılmaya gayret etmiştir.
Yine bir namaz vakti okuldaki öğrencilerle bu küçük mescitte namaz kılıyorlardı. İmam içeri girdiğinde bir cemaat ve önlerinde de Hasan el-Bennâ’nın imamlık yaptığını gördü. Çocukların caminin suyunu boşa akıtacaklarından ve cami hasırlarını yıpratacağından korktuğu için onlara kızıp tehditler savurdu. Bu durum karşısında çocuklardan kimisi kaçtı kimi ise hiçbir şey söyleyemeden yerinde kaldı. Hasan el-Bennâ bu duruma çok üzülmüştü. İmama bir mektup yazmaya karar verdi. Mektuba, “Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesaplarından sana sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara sorumluluk yoktur ki onları yanından uzaklaştırıp da zalimlerden olasın” (En’am, 6/52.) ayetini yazarak caminin imamına göndermişti.
Bir Şehidin Namaz Nasihati:
Hasan el-Bennâ, Müslüman Kardeşler’e katılmak için gelen gençlere, “Bilin ki bizim aramıza katılmak için atacağınız ilk pratik adım namazınızı güzelleştirmek olmalıdır” diyerek şöyle nasihat ediyordu: “Ey Müslüman kardeşim. Bu noktayı iyi anla, namazda ihsan derecesine erişin. Hiç şüphesiz ki namazın İslam’daki yeri, başın bedendeki yeri gibidir. Namaz bu dinin direği, esası, rüknü, şiarı, ebedi varlığının görünümü ve sürekli sembolüdür. Öte yandan namaz, gözün nuru, vicdanın huzuru, nefsin neşesi, kalbin mutluluğu ve kul ile Rabbi arasında aracıdır. Namaz, sevgi dolu ruhların yüce mertebelere yükselmelerini sağlayan bir basamaktır. İnsanı manevi nimetlere eriştirir, onları cennet bahçelerine ulaştırır, onlara dünyada ve ahirette saadetin kapılarını açar. Namaz, tetiği çekenin ruhunu aydınlık kılan bir kurşun yalımıdır. Onun zevkini ancak tadan bilir