Eskidendi, eskimeyen zamanlardan, dağların dağlara kavuştuğu, insanın insanı anladığı, yürekçe konuşulduğu zamanlardan. Güzel Anadolu’muzun kırsal kesimlerinde, dostlukların, akrabalıkların, komşulukların unutulmadığı yerler vardı. İnsanın gülen bir yüze, kucaklayıcı bir söze, düştüğünde kaldıracak bir ele ihtiyacı vardı… Şehirlerin keşmekeşliği insanı yorarken bir köyde horozların ötmesiyle doğan sabahlar vardı…
Köylerde, kırsal kesimlerde, toprağın insanı doyurduğu yerlerde erkenden kalkılır, gün doğmadan işe başlanırdı. “Güneş üstüne doğmadan kalk ve işe koyul yoksa beti bereketi kalmaz yaptığının.” diyen büyükler vardı. Toprak yüz güldürsün, ürün versin diye çabalayan, kazma, kürek çalışan, kadınlı erkekli alın teri döken Anadolu insanı vardı. Köy yerinde işler yoğun, emek çok, zaman azdı. Bu sebeple ezanla kalkılır, alaca karanlıkta tarlaya, bağa, bahçeye, dağa, ovaya akın edilirdi. Zor bellenen bu işlere gidilirken türküler mi yakılmaz, şakalar mı edilmez, oyunlar mı oynanmazdı. Evet zaman azdı. Yağmur yağmadan hasat başlamalı, kışlık hazırlıklar yapılmalıydı. Ya da bahar burnunu gösterir göstermez tarla sürümeli, tohum toprağa gömülmeliydi. İşte güzel Anadolu insanımızın kalp sesi aynı vurunca bir elden işlenmeye başladı toprak ve bir elden edildi her hasat. “Falancanın tarlası sürülmeden kaldı. Elleri değmedi, hastaları var!” Cümleleriyle başlayan bir iyilik hareketiydi imece. Yaşlıların, hastası olanların, kocası olmayan kadınların, askerde oğlu, okulda kızı olanların bağına bahçesine öncelik verilirdi…
Hep bir elden tarlalar sürülüyor, ekiliyor, biçiliyor, hasat edilenler ambarlara taşınıyor. Taşıyacak traktörse traktörler, at arabası ise arabalar paylaşılıp o gün ihtiyacı olan kişinin işi tamam ediliyordu. Falancanın tarlası biçilirken genç kızlar, yeni gelinler hasat yapanlara yemek hazırlıyor. Yiyecekleri çıkınlara dolduruyor ve tarlaya götürüyorlardı. Başkasının işi değildi yapılan! İmece usulü köy yerlerinde kendi işiymiş, kendi kesesiymiş gibi canla başla yapılıyor, “Bugün senin kış ekmeğin eylenecekse yarın benimki köylüm.” denilerek imece geleneğinin yerleşip kemikleşmesinin önü açılıyordu. Bu güzel gelenek, imece, Anadolu’muzun birçok yerinde hâlâ devam etmekte olup köy halkının, bazen tamamının bazen de bir kısmının katılarak yardıma ihtiyacı olan kişinin işini el birliği ile yapmasına denilir. İmece; bazen hastası olanın yanında olmaktır, bazen cenazesi olanın, bazen de yaşlısı olanın yardımına koşmaktır. Fakat aynı zamanda köy halkının birbirine yardım ederek işlerin daha çabuk bitirilmesiyle de gerçekleşir. Tüm köy birleşir ve sırayla işler bitirilir. Bugün senin tarlanın ekini biçilir yarın benim tarlamın fındığı toplanır. Haftaya diğerlerinin patatesi sökülür, ekmeği eylenir, salçası kaynatılır, tarhanası çıkarılır… İşler çok, zaman azdır ama insanımız içten dört elle birbirine sarılır. Bir bakmışsınız bütün tarlalar hasat edilmiş, bütün odunlar kıyılmış, bütün işler bitirilivermiştir. El birliği ile işe gidilirken iş bölümü de yapılır. Kimi traktör sürer kimi biçer kimi toplar. Kadınlar da bu işlerin tam ortasında rol alırlar. Yemekler toplu yenir, yarenlikler toplu edilir. Bir yandan iş bir yandan aş derken, imece işi edilirken köy çocukları bir araya gelip ekin yerlerinde dokuz kiremit, çelik çomak, yakalamaca, saklambaç oynar. Kadınlar yemek tarifi, oya, dantel tarifi isterler birbirlerinden. Erkekler tarla başlarında, harman yerlerinde en ağır işlerle meşgul olup yarenlik ederek doldurur. Bir yandan iş görülür bir yandan köyün sosyalleşmesi ve geleneklerin sürdürülerek yaşama daha kolay adapte olunması sağlanır. Hem iş hem aş gailesi ile geçsin gitsin vakitler öyleyse! Bir tamam işi görülsün köy halkının. Sevinçler neşeler doldursun zamanları ve böylece gelenek görenek, örf âdet sarıversin tüm yaraları…
İşte böyle geçip gidiveren zamanların birinde rast geldim elma bahçesindeki imece güzelliğine; “Oğlanın biri asker diğeri okur, kızlar gelin, hanım yaşlandı, gözüm az görür traktör süremem ama sağ olsun köylüm bir sözü iki etmedi. Oğlan telefon etmiş muhtara. Muhtar köylüye anons etmiş camiden. Hep bir elden topladılar elmayı. Şimdi kasalıyorlar. Şehre markete gidecek bu alyanaklar. Hadi al sen de çekinme kızım, ne de olsa Tanrı misafirisin…” Aldım. Yedim. Elmanın tadı mıydı güzel olan, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu, köyün yaşlısına yardım edenlerin güzelliği miydi bu bilemedim. Uzaklarda bir yerde söylenen türküye kulak verdiğimde insanın insana merhameti, insanlığa şifadır diyormuş gibi geldi.
Bugün benim tarlaya
Yarın senin tarlaya
İş ola kolay gele
İmecemiz şen ürünümüz bol ola!