banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Bilgi bir disiplindir; çalışılır, öğrenilir, üretilir, aktarılır.

        Ahlak öyle değil; o daha çok yaradılışla, fıtratla ilgilidir; zira çalışılarak ahlaklı olunduğu pek görülmemiştir.

        Bilgi şüphesiz çok önemlidir; fakat önce ahlak!

        Bilgi ile ahlak arasında sımsıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki çağlar boyu tartışılmıştır. Nihayet…

        Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” özdeyişindeki ahlak vurgusu, bilgi ile ahlakın iç içe olup birbirinden kopuk olmaması gerektiğini anlatması bakımdan oldukça kıymetlidir.

         Nihayet ahlaka dayanmayan bilgiden de bilgiye dayanmayan ahlaktan da bir hayır çıkmadığı görülmüştür.               

        Kariyer basamaklarında ilerleyerek zirvelere tırmanmış niceleri insanlığın bin yıllardır benimseyip savunduğu, koruduğu nesilden nesile aktardığı ‘ortak iyi’ (maruf) paydasında toplanan değerler karnesine göre sınıfta kalmıştır; çünkü her şey gibi emanet olan bilgilerini insanlığın ortak iyiliği ve mutluluğu için kullanmak yerine insanlık düşmanı zalimlerin, zorbaların zulümlerinin aracı olarak kullanmışlardır. Adam doktor olmuştur; lakin organ mafyasına cellatlık yapabilmektedir. Aynı şekilde varlık amacı hukukun en kısa sürede ortaya çıkması olması gereken bir hukuk adamı bilgisini, hünerini suçluyu mahkûm edecek delilleri geçersiz kılmaya yarayacak bir yoruma tabi tutabilmektedir.

        Rabbimizin Kalem suresinde “Ve sen, büyük bir ahlak üzerindesin” beyanına muhatap kıldığı şerefli elçisi Hz. Muhammed, içinde yaşadığı Mekke müşrik toplumu içinde önce herkesin güvenip takdir ettiği güzel ahlakıyla tanınır, bilinirdi. Nitekim bir hadisinde insanlığa rahmet olarak gönderiliş amacının bu güzel ahlakı tamamlamak için olduğunu beyan etmişti. Demek ki önemli olan ahlaktı. Ahlak her bina için temel mesabesindeydi ve bu altyapı, bu temel sağlam olmalıydı.

        Prof. Şaban Ali Düzgün Hoca, Tanrı’nın Gözbebeği İnsan adlı eserinin önsözünde bir ‘üst değer’  olarak dinin‘ahlaki değerlere hayat veren, insan vicdanını canlı tutan, insanı hem birey olarak hem de toplumsal rolleri itibariyle hayatın yegâne amacı olarak konumlandıran ve bütün örgütlü yapıları insana göre tasarlayan bir ahlakı” ön gördüğünü söyler.

        “Hakka yönelen bir kul olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran (ki) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin. İşte bu dosdoğru dindir; fakat insanların çoğu bilmezler.” üzerinde yarattığı Allah’ın fıtratına sımsıkı tutun…”Rum 30.30

        Bu ayette Rabbimiz insanın mantık kullanarak iyiyi, kötüyü; doğruyu, yanlışı birbirinden ayırabilme özelliğine sahip yapısına ‘fıtrat’ dediğine göre anlıyoruz ki ahlaki değerlere din hayat veriyor, vicdan onunla canlı tutulabiliyor.

        Okumalarımız genellikle amaç odaklı olmadığı için okuduğumuz birçok şeyi anlamayız. Oysa bizi anlamla buluşturmayan bir okuma, okuma sayılmaz. Yığınla ezberimiz vardır; lakin ne dediğimizi bilmeyiz. Bilgi ahlak kopukluğu bugün varlığını her yerde, bütün hücrelerimizde görebildiğimiz en temel çelişkilerimiz arasında yer almaktadır.

        Şaban Ali Hoca, ön sözünün devamında Kur’an’ın amacını ve Allah’ın bu amacı doğru anlayan insanı neye davet ettiğini de anlatmış, sağ olsun, bizim gibi geleneksel Kur’an okuyucularının yani akletmeyen ezbercilerin göremediği boyutlarıyla…

        “Kur’an, aklını kullanan, özgür iradesiyle seçimler yaparak mevcudu daha iyiye götürmeyi amaçlayan, insanlığın hayrına girişimlere aktif katılım gösteren, kendisi için istediğini samimiyetle başkaları için de isteyen; herkesin yaşam hakkına, mutluluğu arama çabasına saygılı olan, toplumda var olan farklı kesimlerin yaşam ideallerine, beklentilerine saygı duyan insanı var kılma amacındadır.”

         Böyle bir insanın ahlakı nasıl olur?

        “Böyle bir insan, huzur ve güven, adalet ve hukuk, insan hakları ve özgürlükler, insan onuru ve insana saygı, sosyal refah, çevre duyarlığı gibi insanın yaşamının ayrılmaz parçası olan değerleri içselleştirir. Hayatın gereklerini dikkate alarak, zamanın akışına ayak uyduran, bilimle bağını kurarak gerçeklik zeminine sıkı bir şekilde basan bu insan aynı zamanda düşünce ve eylemlerinde Allah’a hesap verecek olmanın getirdiği en üst derecede sorumluluk hissiyle davranır. Bu his, insana sadece yaptıklarından değil, bilerek görmezden geldiklerinden de sorumlu olacağına dair yüksek bir bilinç aşılar; onu yaşamın aktif-dinamik bir bireyi olarak inşa eder.”

        Son iki yüz yıldır belki haklı bir öfkeyle bilgiyi yüceltip kutsayan insanlık kaynağı fıtrat olan dini ve ahlakı yok saymayı modernliğin gereği sardı; lakin bu denge bozulunca her şey bozuldu. Nihayet insanlık görüp göreceği en büyük felaketleri bu bozulmayla yaşadı.  

        Rehberimiz Hz. Muhammed’in(sav) duasıyla bitirelim: “Allah’ım, faydasız bilgiden, saygı duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten, yaş dökmeyen gözden ve dikkate alınmayan duadan sana sığınırım.”

Selamların en güzeliyle…

H. Halim Kartal/17 Ocak,2022

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.