Başarısızlıklarımızı gençler üzerinden tamir etmeyelim:
Kendi başarısızlıklarımızı ve beceriksizliklerimizi onların üzerinden tamir etmeye çalışmayalım. Ben hafız olamadım çocuğum olsun, ben medrese okuyamadım çocuğum okusun, ben ilahiyatçı olamadım çocuğum olsun demek yerine onlara sen ne olmak istersin sorusunu soralım. Onlara bizim başaramadığımız ve gerçekleştiremediğimiz hayallerin etkisiz figüranları olma fırsatını değil, kendi hayallerinin kahramanları olabilme fırsatını tanıyalım.
Geçmişte bizim yaşadığımız travmaların etkisini onlar üzerinden gidermeyelim:
Ezanın Türkçe okutulduğu, Kur’an’ın yasaklandığı zamanların ve 28 Şubat süreçlerinin psikolojisi ile her çocuk hafız olsun, her çocuk âlim olsun, her çocuk dava damı olsun furyası başlatmayalım. Unutmayalım! İslam’ın kesinlikle her genç hafız olacak, her genç âlim olacak, her genç lider olacak diye bir kuralı yoktur. İslam’ın ana kuralı her genç “ Allah’a kul olacak” kuralıdır. Allah’a iyi bir kul, iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olduktan sonra ve helal dairesi içinde kaldıktan sonra çocuklarımızın iş, meslek ve hayat tercihlerine saygı duyalım.
Bugün ümmetimizin âlimlere, hafızlara, hocalara ihtiyacı olduğu gibi bundan daha büyük ihtiyacımız, mal, makam, mevkii sahibi olsa da değerlerini terk etmeyen, gücü eline geçirse de adaletten vazgeçmeyen, kalabalık olsa da kardeşliği unutmayan, parayı bulsa da takvayı terk etmeyen, sözünde duran, vaadini yerine getiren, zulmetmeyen, haksızlık yapmayan, kul hakkı yemeyen, harama el uzatmayan, yalan söylemeyen, iftira etmeyen, zalimlere meyletmeyen, düşmanın bile hayran olduğu doğal, hormonsuz ve sade Müslümanlardır.
Gençlerin fikirlerine değer verelim:
Onların hayatları ve gelecekleri ile ilgili kararlar alırken onların fikrîlerini ve görüşlerini almayı ihmal etmeyelim. Bir peygamber olmasına rağmen Hz. İbrahim bile oğlunu Allah yolunda adarken evladının fikrini sormuş; (fenzur mâzâ terâ) “Sen de bir düşün, bir bak, senin fikrin nedir? Görüşün nedir?” diyerek onun da kendini ifade etmesine fırsat vermişken biz kendi fikirlerimizi gençler üzerinde bir nasmış gibi dayatmayalım. Eğer ciddi bir zaruret hali yoksa gençlerimizi evlerinden, ailelerinden, kardeşlerinden uzaklaştırıp yatılı yerlere vermeyelim. Unutmayalım! Aile kadar doğal bir eğitim zemini yoktur. Eğer ille de bir yatılı eğitim gerekiyorsa en azından bunu da çocuğumuz belli bir yaşa geldikten sonra yapalım.
Onlarla ilgili beklenti standartlarımızı düşürelim:
Kudüs işgalden kurtarılacak! Gelecek nesillerimiz kurtarır. İslam birliği kurulacak! Gelecek nesillerimiz kurar. Dindar bir nesiller yetiştirilecek! Gelecek nesillerimiz yetiştirir. İyi de bayım! Sen ne yaptın? Sen neden kurtaramadın? Diye kendi kendimize bu soruyu soralım. Tüm sorumluluklarımızı ve görevlerimizi gelecek nesillere ve gençlerimizin omuzlarına bırakarak onları ağır yüklere mahkum etmeyelim. Onlardan beklentilerimizi biraz düşürelim. Allah’a iman eden, namazlarına dikkat etmeye gayret eden, ana-babasına saygılı ve dürüst gençlerle de yetinmesini bilelim.
Onları idealler ve gerçekler arasında ezmeyelim:
Unutmayalım, gençler eylemlerimizin ve söylemlerimizin çelişip çelişmediğini son derece dikkatli bir şekilde takip ediyorlar. Örneğin onlara siyasette Hz. Ömer’in adaletinden bahsedip gerçekte ise başlarından aşağı haksızlık ve adaletsizlik boca edersek, ailede Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın muhabbetinden bahsedip gerçekte ise her gün kavga ve tartışmanın eksik olmadığı bir ailede büyütürsek, onlara sabrı ve şükrü tavsiye edip kendimiz lüks ve israf içerisinde yaşarsak gençlerimizi idealler ve gerçekler arasında ezmiş oluruz.
Onları saflarını seçmeye zorlamayalım:
Onları bizim bile üstesinden gelemediğimiz siyasi, ilmi ve itikadi tartışmaların tam ortasına atıp taraflarını seçmeye zorlamayalım. Hiç alakaları, en ufak bir ilişkileri bile olmayan geçmiş ideolojik kavgaları onların üzerinden yürütmeye çalışmayalım. Onları kimi zaman bir oy deposu, kimi zaman sayıları arttıkça kendi itibarımızı inşa edebileceğimiz bir talebe potansiyeli, bazen konferanslarımızın kalabalığı, bazen siyasi mitinglerimizin heyecanlı bir görseli, bazen videolarımızın tıklanma oranı, bazen kitaplarımızın tüketicisi, bazen eşe, dosta, akrabaya karşı övüneceğimiz bir diploma vasıtası olarak görmeyelim.
Son söz:
Uzun yıllardan beri gençlik çalışmaları içinde olmakla birlikte özellikle son 2 yıldır çalışmalarımın tamamına yakınını gençlerle yapmaya gayret ediyorum. KYK’larda, üniversite, lise ve online platformlarda zamanımın büyük bir bölümünü gençlerle geçirmeye çabalıyorum. Yazılarımda ve kitaplarımda daha çok gençlerin sorunlarıyla ilgili konulara değinmeye çalışıyorum. Onların sorduğu soruları, yaşadıkları problemleri ve krizleri tahlil etmeye, anlamaya, empati kurmaya gayret ediyorum.
Tüm bu çalışmalar esnasında gördüğüm şudur. İdeoloji, parti, fikir, görüş ayrımı yapmadan diyebilirim ki, gençler, her şeye rağmen bu toplumda iyi insan olma özelliklerini, vicdanlarını, merhametlerini ve adaletlerini korumayı başarmışlar. Günahları ve hataları da olsa yine de bu toplumun halen en temiz ve en iyi niyetli kesimini temsil ettiklerini de rahatlıkla söyleyebilirim.
Kendi ellerimizle inşa ettiğimiz bu zor, acımasız ve merhametsiz dünyada onları da kendi ellerimizle heba etmeyelim. Onlar hata ve sevaplarıyla bizim çocuklarımız. Ve ne yaparsak yapalım büyüdükçe bize benzeyeceklerini unutmayalım. O halde önce kendimizi sorgulayalım ve kendimizi düzeltelim.