Ömür boyu güce değil, Hakk’a tapan, ne pahasına olursa olsun hakkı tutup kaldırmayı hayatının olmazsa olmaz ilkesi yapan bu iman ve ideal insanı hakkında aziz hatırasına hürmeten değişik vesilelerle yazdıklarım Seydişehirhaber sitemizde yayımlandı.
İstiklal mücadelemizin önemini, milletimize armağan ettiği İstiklal Marşı ile ölümsüz kılan aziz şairimiz hakkında bu yıldönümünde zemheri soğuklarının Seydişehir’i bile Attila İlhan’ın Türkiye şiirinde “Uçan kuşu dondurur Ardahan’ın kışları”na benzettiği günlerde yazmaya hazırlanırken rahmetlinin Ankara’da İstiklal Marşı’mızı kaleme aldığı günlerde, 1921 Şubat’ını paltosuz geçirdiğini düşündüm.
İstiklal Marşı’nda şairin tek dişinden tanıttığı canavar ne müthiş bir resimdir! Bu bela, aslında kendilerinden aşağı gördükleri ırkları ‘barbar’ ilan ederek onları medenileştirme gibi ‘kutsal’ bir görevle yükümlü oldukları safsatasıyla peşin düşman gördükleri ‘öteki’ne her türlü vahşeti yapmaya hakları olduğuna inanan Batılıların maskesiz yüzleridir. Yahut Ahmet Arif’in ‘Adiloş Bebe’ şiirinde saydığı haşerat…
“Bunlar engerekler ve yılanlardır,
Bunlar ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır
Tanı bunları, tanı da büyü!”
Birkaç gündür Cumhurbaşkanı sözcüsü Prof. İbrahim Kalın’ın ‘Barbar, Modern, Medeni’ adlı kitabını okuyorum. Kitabın alt başlığı Medeniyet Üzerine Notlar; ama adım başı insana ürperti veren ne acayip notlar! Sayın Kalın, bu canavarı sırtlanlara bile rahmet okutturacak kadar vahşileştiren sosyolojiyi bilimsel bir çalışmayla bizim göremediğimiz birçok yönleriyle gözler önüne sermiş. Okudukça Akif’in tek dişinden tanıttığı canavarın kimliğini, bu kimliğin ardındaki zihniyeti düşündüm.
Giriş bölümünde son iki asırdır gündemden düşmeyen ‘medeniyet’ kavramının çok istismar edildiğini belirten yazara göre ‘savaş çıkarmak isteyenler de barış yapmak isteyenler de aynı kelime üzerinden teoriler, stratejiler, söylemler, politikalar üretebiliyorlar.’
İbrahim Bey, eserinde özetle dinamik bir yapı olan ‘medeniyet’ kavramının asırlar boyunca geçirdiği değişimleri ve Batı düşüncesindeki aslî manasından zamanla uzaklaştırılarak sömürgeciliğin öncü kuvveti olarak kullanılmasını, Batı’da 19. yüzyılın sonundan itibaren görülen ‘insanat bahçeleri’ rezaletlerine kadar ayrıntıları ve örnekleri ile beraber anlatıyor; medeniyet, barbarlık ve modernite arasında asırlar boyunca kurulan bağlantıları naklederken barbarlığın ‘modernleşme’ ve ‘ilerleme’ adına aldığı yeni şekillerini inceliyor, sonra ‘medeniyet’ kavramının tekrar inşasının artık bir zaruret hâline geldiği gerçeğini gözler önüne sererek ‘Batı’nın medeniyet adına söyleyecek sözünün tükendiğini, İslâm dünyasının ise söyleyeceği sözü aradığını’ ifade ediyor.
Mesela Medenlik, İlkellik Barbarlık başlıklı bölümde John Stuart Mil’den aktardığı ‘despotizm’ tanımı bu zihniyetin ipuçlarını gösterir:
“Despotizm, barbarlara yönelik muamelede meşru bir yönetim şeklidir.” Sh.73
Akif merhum, şu beytinde gösterip buna karşı bizleri ciddi bir tavır almaya çağırdığı da ‘medeniyet’ maskesi arkasındaki bu tek dişi kalmış canavardan başkası değildir:
“Medeniyet denilen maskara mahlûku görün
Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!”
O canavar ki...
İbrahim Bey’in büyük bir emek ürünü olduğunu gördüğüm eserindeki tespitler kendinden olmayanlara ‘barbar’ diyen Batı kültürünün yaslandığı sözde bilimsel temelleri göstermesi bakımından zihin açıcıdır:
“Darvinizm’in ortaya attığı ‘doğal seleksiyon’ fikrine göre sömürgeci bir gücün tasallutu altına girmek biyolojik açıdan ‘zayıf’ olan ırkların kaçınılmaz kaderidir.
O canavar ki…
“Fransız evrimci Gustav Le Bon, konuyu yani sömürüyü yani güçlünün güçsüzü yok etme hakkı olduğunu tarihi bir zaruret, ırk üstünlüğü ve biyolojik bir kader meselesi olarak görür ve der ki: “Avrupalılar; kültür ve medeniyet adına hiçbir şeye sahip olmayan Doğululara ve tamamen geri ve aşağı halklara yönelik olarak “medenileştirme eylemini” gerçekleştirmek zorundadırlar.” Sh.81
Bu cümleler size de biraz tanıdık gelmiyor mu? Hani içimizden devşirdikleri nihayet 15 Temmuz’da darbe için kullandıkları hoca kılıklı bir ajan şu mealde sözler söylemişti: ‘Batı’nın ülkemizi işgal etmesi durumunda bu medeni adamlar(!) mabetlerimize dokunmazlar, namusumuza ilişmezler, malımıza canımıza asla zarar vermezlermiş!’ Nasıl da örtüşüyor bakar mısınız?
Bu sözlerin anlamı ‘Boşuna direnmeyin, ülkenizi işgal edip sizi yönetmeye kalkarlarsa bunu bir iyilik, bir lütuf belleyin!’ demek değil mi?
Yere batsın medeniyetiniz!
Medenilik kisvesine bürünmüş ‘tek dişi kalmış canavar’dan daha beter olanı kendi içimizden zamanla bu canavara ve canavarlıklarına âşık olacak kadar ayarları bozulmuş izanını yitirmişlerin çıkıp aşklarını da gözümüzün içine baka baka ilan edebilecek kadar pervasızlaşabilmeleridir. Kopenhank sendromu mu ne diyorlar ya, öyle bir şey işte ülkemizde iyi bir şey yapılınca üzülüp, kötülükler hortlayınca zil takıp oynayacak kadar sevinmeleri.
Oysa “Medenileşme değer ve inan merkezli bir süreçtir.” Diyor Prof. İbrahim Kalın. Selam olsun yolumuza ışık olanlara!
O değer bugün, yarın ve daima güce değil Hakk’a tapmak, hakkı tutup kaldırmaktır.
Vahyin aydınlığını referans alarak yazdığı Safahat’ını daha iyi anlamaya çalışmak bu güzel insana vefamızın gereği olsun.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal/27 Aralık, 2021