Milletimiz iki hakkı her şeyin üstünde tutmuştur: Biri anne- baba hakkı, diğeri öğretmen… Bunların ödenmesine imkân yoktur. Bu nedenle öğretmeni kendisine anne- baba kadar yakın görür, öyle bilir.
Üzerimizdeki bu maddi- manevi hakları sebebiyle gönüllerimizin en müstesna köşelerini onlar tutmuştur. Oradaki saltanatları kolayına yıkılmaz. Ebediyet yolcusu olsalar bile izleri silinmez, kaybolup gitmez. Hayatı bütün renkleriyle yeni tanımaya başladığımız dönemlerde gelişimimiz için en gerekli zamanlarda en hayati dokunuşları onlar yapmıştır çünkü.
Öğretmenin toplumun gözünde ve gönlündeki yerini, ondan beklentisini ve önemini görmek için şiirlere bakmak kâfidir. Aşağıdaki mısralar onun bu müstesna yerini tarif ederken yoruma ihtiyaç bırakmaz:
Öğretmenim bilir misin
Seni nasıl sevdiğimi?
Sorsan bana nerde yerin
Gösteririm ben kalbimi
Ana değil, ana gibi;
Baba değil, baba gibi
Öğretmenim ben de sevgin
Can içinde bir can gibi...
Şair Süleyman Özbek’in mısraları gönlünün başköşesini ayırdığı bu onurlu misafir için güzel bir davetiyedir sanki:
Bilgi demetleri sun, yine bana,
Yine yalçın dağlar ötesinden gel...
Işık saç, erdem ver, sisli dünyama,
Yine altın çağlar ötesinden gel...
Aydınlığa giden sonsuz yollardan,
Tomurcuklar açan yeşil dallardan,
Bahçedeki taze, solmaz güllerden,
Baharlarla bağlar ötesinden gel...
Fecri müjdeleyen yıldızdan, aydan,
Uzat maviliği şeffaf saraydan
Buketler dererek bize uzaydan,
Göklerden al tuğlar ötesinden gel.
Milletime doğan şafaklarla şen,
Şehitler yatağı topraklarla sen,
Irkıma şen veren bayraklarla sen
Tarihler, otağlar ötesinden gel...
Öğretmen, yerine göre bir anne, bir baba, yerine göre en müşkül sorunlarımızı çözmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen bir dost eli ve ama daha çok bir sanatkârdır. Ham çizgilerimiz onun dokunuşlarıyla tamamlanır. Hüseyin Kulaksız imzalı aşağıdaki mısralarda olduğu gibi:
“Al, işte boyalarım
Bir resim yap bana,
Kâğıdı kocaman olsun...
Bir manzara çiz Anadolu'dan
Şöyle güzel bir manzara
Seyrine doyum olmasın...
Dünyamı karartan
Kara bulutları çizme sakın!
Önce, güneşi yap
En üst köşeye;
Aydınlatıcı olsun,
Sıcaklık versin gönüllere...
Ön plânda
Bir çoban görünsün;
Yaslamış sırtını
Ulu bir çınar ağacına.
Kavalını da ver eline
Yanık yanık çalsın
Bizim türkülerden...
Çıngıraklı
Kınalı koyunları,
Kuzuları da yap tabi.
Gönüllerde sevgiyi yeşerten
Çimenleri de boya.
Sümbülleri, nergisleri de çiz
Körpe çocuklar misali...
Bir dere aksın yan taraftan
Beyaz köpüklü,
Suları serinletici olsun
Yeşertsin tohumları...
Sonra;
Uzaklarda görünen
Bir köy olsun,
Bizim köyümüz.
Evleri görünsün; kerpiçten.
Okulunu da çiz;
Bacası ak tüten...
Ve,
Bir yol çiz
Arkadaki dağların ta yücesine
Aydınlık olsun...
Eline sağlık öğretmenim,
Ne kadar da güzel oldu!..
Olmasaydı bu çizgiler,
Boş kâğıt neye yarardı!..
Ya ben;
Ya bendeki çizgilerin öğretmenim;
Bilginin,
Gerçeğin,
Sevginin
Solmayacak çizgileri.
Ya onlar olmasaydı,
Ben; manzarasız
Boş resim kâğıdı gibi
Bir hiç olurdum...
Devam et öğretmenim:
Tükenmesin hiç kalemin,
Tükenmesin nefesin.
Gönlümün ta derinliklerinde
Yücelerden yücesin...
Bir kâğıda,
Bir kendime bakıyorum.
Başkalarını bilmem ama,
Dünyanın en büyük sanatkârı
İnan sensin...”
Milletimizin gözündeki ve gönlündeki bu apaydınlık yeriniz hiç değişmesin öğretmenim. Rabbim şevkinizi artırsın. Gününün kutlu olsun.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 22 Kasım 2021