Biraz gezi biraz ziyaret amaçlı Gaziantep ve Urfa ya gitmek nasip oldu.
Hep tarih açısından kulaktan duyma bilgilerle bildigimiz tarihi yerleri gezip görmek, doyasıya fotoğraf çekmek hayali ile günler önce ekipmanlarımı hazırladım ve yola çıktım.
Her ne şekilde olursa olsun uzun yoldan sıkılırım ve stresli olurum.
Türkiye gibi sürücülerin çok azının da olsa kuralları hiçe saydığı bir ülkede kendi aracınla ve otobüsle yolculuk yapmak her zaman streslidir.
Senin ne kadar iyi sürücü olman yetmez, karşıdakilerin de iyi sürücü olması gerekir. Derken, gündüz basladığım yolculuk Rabbimin izniyle sağ salim olarak akşam karanlıkta bitti.
Tabiiki hafta sonu olması nedeni ile gezilecek görülecek yerleri önceden öğrendiğimiz için sabah erkenden çıkıyoruz. Hedef Zeugma Çini Müzesi... Kuşluk vakti müzeye vardığımızda insanların giriş için sıraya geçtiğini görmek biraz moral bozucu olsa da yarım saat bekledikten sonra biletimizi alıp içeriye girdik.
“Zeugma Mozaik Müzesi sanat tarihçileri, arkeologlar aynı zamanda tarih ve kültür meraklıları için önemli bir müzedir.
Zeugma Mozaik Müzesi "Çingene Kızı" müzede yer alan mozaik panolarının bazıları tam 500 bin parçadan meydana getirilmiş olması çok ilginç. Daha ilginç olanı yanında figürleri, en önemlisi ise M.S. 2'nci yüzyıl tarihli Maenad ya da daha bilinir adıyla Çingene Kızı Mozaiği’dir. Çingene Kızı Mozaiği'nin bir bölümü Zeugma Mozaik Müzesi'nde ziyarete açılmıştır. “
Bakırcılar çarşısı ve lezzet tutkunları için baharatçılar çarşısına giderken aklımda doya doya güzel fotoğraflar çekmek vardı. Ama bölgeye yaklaştıkça hayallerim suya düştü. Bu kadar insan yoğunluğunun olabileceğini düşünememiştim. Özellikle bakırcılar çarşısında fırsat bulup konuşabildiğim Hasan Usta hem bakır dövüyor hem de bana "1980 yılından beri bakırcı ustası olduğunu, son yıllarda bakıra olan ilgiden dolayı işlerinin yoğun olduğunu" söylemesi sevindiriciydi.
Bakır pahalı olduğundan dolayı ürünleri kilo ile satıyorlar. Kendime aldığım bir yumurta tavası ile gezerken hemen yanı başındaki baharatçıların olduğu çarşıya geçtim. Orası da aynı şekilde yoğun, tüm dükkanlarda aynı çeşit ürünler var. Bir işyerine alış veriş için girdiğimizde baharatların ismi tek tek yazılmış üstüne, birisi dikkatimi çekti “Piskopat acı biber...” Tabiî ki adından da anlaşılacağı üzere "acının da acısı" imiş "tam arabaşı için" deyip içimden geçiriyorum. Kış aylarında arabaşı çorbasının üstüne dökeceksin, yeyen yemeyen belli olacak .
Gaziantep’te adım attığın yer baklava... Antep fısığı ve pide fırınlarında tırnak pide, lahmacun olması dikkat çekiyor.
Gelişmiş modern bir şehir... Konya'dan büyük... "Ne zaman bu kadar büyüdü ve gelişti?" deyip aklımdan da "biz potansiyeli çok yüksek olan Konya, lale, çiçekle uğraşırken herifler bizi sollamış" diye düşündüm.
Ertesi gün Urfa gezisine başladik. Urfa 'mın, tahminlerden daha gelişmiş bir şehir olduğunu girişte anlıyoruz.
Hedef Balıklı göl... Şehir içinde kısa bir yolculuktan sonra navigasyonun tarifi ile hemen hedefi buluyoruz.
Ve balıklı Göl civarında varınca birden içimde bir rahatlama, huzur ve sükunet oluşuyor.
Gerek bölgenin manevi havası gerek yapıların doğallığı insana huzur veriyor. Müthiş bir insan yogunlluğu var. Herkesin elinde bir telefon, herkes kameraman, herkes yapımcı... Fotoğraf çekebilmek için sıra beklemek zorundasınız. İnsanlar nazik, kibar ama yoğunluk fazla.
Bir kenara oturup tefekkür ediyorum İbrahim atamızı ve mücadelesini düşünüyorum. Aklımdan Hz Âdem’den beri devam eden hak batıl mücadelesi geçiyor. Aklıma “sizden öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?" ayeti kerimesi geliyor.
Hemen Balıklı Göl'ün yanı başında olan çarşıya bir göz atıp Göbeklitepe'ye doğru hareket ediyoruz ve şehrin hemen dışında olan Göbekli tepe’ye yaklaşıyoruz.
Yaklaşıyoruz yaklaşmasın asına da karşıda araç kuyruğu var. Kilometreler öncesinden trafik tıkanmış ve güvenlikçiler araçları durdurup yaya olarak yönlendiriyor İniyoruz, birkaç km yürüdükten sonra Göbekli tepe uzaktan görünüyor ve kilometrelerce insan kuyruğu var. Bile alacak ve içeri girecek KADAR vaktimiz yok. Ziyaret edemeden ayrılıyoruz.
Ziyareti başka bir zamana bıraktık ama ben aynı yoğunluk Zeug Müzesi, bakırcılar çarşısı ve Balıklı Göl'de de görünce "her zaman böyle mi yoksa bugüne özel mi?" diye düşündüm. Bu tür tarihi yerlerin ne kadar önemli olduğu Seydişehir için Konya için insanların ilgsini çekebilecek yerlerin daha işlevsel hale getirilmesinin, güzel tanıtım yapılmasının, önemini bir kez daha anladım.
Neden dersiniz? Türk insanın son yıllardaki oluşan gezi ve ziyaret kültürü artarak devam edeceği kanaati oluştu bende.