Ne güzel bakmıştı o kısacık an içinde!
O yaşına kadar çok bakış görmüştü. Bakışlardan anlardı az çok. Kimi bakışlar sevgi, kimileri nefret iletirdi yöneldiği varlıklara. Kimileri tehdit, azar taşırdı dayaklardan beter; kimileri yalvarır, kimi davetkâr olurdu.
Böylesiyle belki ilk kez karşılaştığını düşündü adam; başka, bambaşkaydı işte!
Tam zamanında, tam yerini bulan ve ciltler dolusu sözle anlatılamayacak, anlatılsa da zerre kadar faydası olmayacak bir gerçeği en kısa, en yalın ve en etkili bir şekilde muhatabın gönlüne usulca bırakıveren güzel bir bakıştı bu!
Bu yazı işte o bakışın hikayesidir.
O kasım sabahı yamaçları çamlarla kaplı sarp dağlar arasındaki vadinin en güzel yerindeki tesislerde eski dostlarla birlikte olacağı kahvaltılı bir toplantıya gidiyordu.
Yüreği kıpır kıpırdı. Kim bilir ne sürprizler bekliyordu. Yolları, yılları bu şehirde bir şekilde kesişmiş insanların yıllar sonra buluşup kaynaşacakları, dertleşip halleşecekleri o günün gelmesi iple çekmişti adeta.
İlk sürprizle vadiye yaklaşırken karşılaştı. Birçok yokuştan sonra yolun vadiye sallandığı noktada o zümrüt vadinin kopkoyu bir sis tabakasının altında kaldığını gördü. İlk defa karşılaşıyordu bu durumla. Çoğu zaman ova sisler altında olurdu da yükseklere çıkılınca güneşle kucaklaşmış pırıl pırıl bambaşka bir âlemle karşılaşılırdı.
Toplanma yerine vardı. Dakikalar içinde sislerin dağıldığını gördü.
Tesislerin kalabalık toplantılar için ayrılmış yerine geçtiğinde iki sıra halinde upuzun dizilmiş masalarda uzak yakın birçok yerden gelen davetliler çoktan yerlerini almışlardı.
Tahmin ettiğinden daha çok bir katılım sağlanmıştı ve çoğu emekli, yaşını başını almış ak saçlı, sakallı insanlardan oluşan davetlilerin yıllar sonra birbirlerini dünya gözüyle bir kere daha görmekten kaynaklanan coşkulu halleri, ilk bakışta çocuklar gibi şen oldukları şeklinde ifade edilebilirdi. Öyle ki korona belası yüzünden iki yıldır neredeyse bütün maddelerini ezber ettiğimiz korunma tedbirlerinden liste başındaki maske ve mesafe gibi birçoğumuzun titizlikle riayet ettiği kurallar bu coşku ve heyecan dolu buluşmada kayboluvermişti.
Tanışma babında yapılan konuşmaların çoğuna yansıyordu bu coşku. Birçoğu bu güzel şehirde burada bulunan bulunamayan insanlarla yollarının ne zaman nerelerde kesiştiğini anlatıyor, belki bir daha karşılaşma imkânı olmayabilir diye herkesten helallık istiyor, bu buluşmanın her aşamasında emeği olanlara teşekkür ederek sözlerini tamamlıyordu.
Her güzel buluşmada olduğu gibi vakit su gibi akıp geçivermiş, toplu fotoğraf çekimi için bahçeye çıkılmıştı. İçerideki coşku belki on kat artarak taşınmıştı dışarıya. Gruplar, mazide kalan yaşanmışlıkların derecesine göre muhabbet halkalarına dönüşmüş, objektiflere sıcak pozlar veriliyor, telefon numaraları alınıyor, döne döne görüşülmedik kimse bırakılmamaya azami gayret sarf ediliyordu.
Dost bakışıyla işte o muhabbet halkalarından birinde karşılaşmıştı adam. Davetiye gönderen arkadaş davet edildiği halde gelemeyen bir arkadaşı sormuş, adam da gelemeyen o arkadaşın son zamanlardaki meşgalesi ile ilgili lüzumsuz bir açıklamada bulunuyordu ki oracıkta yüzünden eksik etmediği tebessümüyle konuşulanları sakin bir şekilde izleyen dostun o sıcak, sıcak olduğu kadar uyarı dolu bakışını gözlerinin içinde buluvermişti o an. Amaca dönük etkisi anında gözlerinden kalbine ve bütünhücrelerineyayılıveren bir bakıştı o. Anlamı şuydu:
“Kardeşim, seni seviyorum; bu nedenle az önceki leziz kahvaltıdan sonra hissettiğin tadı dişlerini ölü bir kardeşin etine batırarak berbat etmeni istemiyorum!”
O sakin arkadaş tam yerini ve zamanını bulan bakışıyla ilettiği mesajını çok iyi anlamış ve adeta çarpılmıştı.
Yüce Rabbimizin kerim kitabımız Kur’an’ın Hucurat suresindeki buyruğuydu arkadaşın hatırlattığı.
Ne güzel, ne etkili bir bakış ve ne müthiş hatırlatmaydı bu!
Halbuki dakikalar önce insanlar bilerek-bilmeyerek yaptıkları yanlışlar sebebiyle helallık istemişlerdi birbirlerinden.
Lakin insan biraz da nisyandı işte. Bu nedenle namazlarımızın her rekâtında okuduğumuz Fatiha’da şu duayı öğretmişti kullarına: “Allah’ım, bizi dosdoğru yola ilet! Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, azıtıp sapanların yoluna değil!”...” Demek iki rekât arasında bile yoldan çıkma, azıtıp sapma ihtimali vardı ve buna göre bir dirilik, bir sorumluluk bilinci kazanmasını istiyordu kullarının.
Bu bakışı asla unutamazdı, unutmamalıydı ayrıca.
Dost bakışıydı bu!
‘Dost acı söyler; fakat geçeği söyler’ demişti atalarımız.
Bir gerçeği yığınla söz sarf ederek anlatma yerine tam yerinde ve zamanında bir bakışla da belki onca sözden daha etkili bir şekilde anlatabilmek pek ala mümkündü.
Adamın o güzel buluşmada bir bakışla aldığı ders buydu.
Rabbim böyle dostları eksik etmesin etrafımızdan.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 08 Kasım, 2021