Vurdu…
Kaç gündür son dakika haberlerini duyuran televizyon ekranlarına demir atmış bir cümlenin gözümüze iliştikçe oradan kalbimize ve tüm vücudumuza yayılan can yakıcı yüklemi bu!
Batı Karadeniz’i sel vurdu…
Her saat başı bu üç kelimelik haber cümlesinin arkası, sel sularının yıkıp geçtiği şehirlerde ve köylerde aralıksız çalışan arama kurtarma ekiplerinin enkaz olmuş evlerden, çamur deryalarından bulup çıkardığı, ölmüş yeni bedenlerle artarak dolduruluyor.
28 Temmuz’da yurdumuzun birçok il ve ilçesinde başlayan ve günler geceler boyu devam edip büyük kayıplara neden olan orman yangınlarıyla mücadele edilirken 11 Ağustos’ta da işte bu cümle demir attı ekranlara.
17 Ağustos 1999’da da Marmara’yı deprem vurmuştu…
Ne çok kullandık bu tahripkâr, tekinsiz kelimeyi!
Yangın vurdu!
Deprem vurdu!
Sel vurdu!
Kalleş pusularda Batı destekli terör örgütleri vurdu…
Habire vuruluyoruz.
Can yakıcı haberlerden iyice bunalmış olarak evden ayrılıp köyüme giderken açılışı kontağına bağlı araç radyosundan bir kez de adeta ölmek üzere olan bir adamın feryadını andır şekilde duymaya başlıyorum bu kelimeyi. Bakıyorum; üçüncü hecesindeki ‘u’lar uzatılarak okunan bir şarkının nakaratındaki ‘vurulduuuk’kelimesi dalga dalga tüm hücrelerime yayılıyor; neredeyse bir aydır yaşadıklarımızla, hissettiklerimizle örtüşüyor, nihayet henüz kabuk bile tutmamış yaralarımıza kezzap oluyor.
Vurulduuuk!
Coğrafyamızdaki tüm vurma ve vurulmaların ortak sesi sanki...
İşte o anda topyekûn coğrafyamızı ve bu coğrafyanın insanını en iyi anlatan bir kelime söylememi isteselerdi bu ahval ve şerait içinde dilimin ucunda beliriveren ilk kelime bu olurdu her halde diye düşünüyorum.
Şu cümlelere bakın Allah aşkına:
“Kıymetini bilemedik sevginin;
Gurur adlı bir zalime kul olduk.
Tek kurşunla bir bedende vurulduk”
Sonra…
Sonra kaderi başımıza gelen felaketlerin baş sorumlusu görüp kendi yapıp ettiklerimizi yani nefsimizi aklama tavrına altı kalın harflerle çizilecek bir itiraz gördüm bu içli şarkıda. Yalnız bu aşk şarkısındaki şu cümleyi tüm işlerimize, hayatımızın her alanına teşmil etmemiz gerekiyor:
“Tek suçlusu kader değil bu derdin”
Müthiş bir itiraf, tam yerini bulan bir özeleştiri bu!
Gerisi olup bitenlerden sonra yükselen feryat, figan:
“İki ateş arasında kül olduk;
Sen bir yana ben bir yana savrulduk!
Tek kurşunla bir bedende vurulduk…
Vurulduuuk, vurulduuuuk!”
Gerçekten de çok vurulduk bu topraklarda!
Ama bir başka açıdan bakınca şarkıdaki vurulmaların itirafı yerine geçen mısraın da anlattığı gibi bütün bunlar netice…
Sebepler, birliğimize sürekli ateş edip duran düşmanlarımızın yaktığı ardı arkası kesilmez ve gerekli dersleri çıkarmadığımız sürece de asla kesilmeyecek olan fitne ateşlerinin zayıflatıp birbirimizden iyice kopma noktasına getirdiği yerlerimiz, açık yaralarımız; gaflet, dalalet ve cehaletimiz…
Bileceğiz ki bu coğrafyada yegâne gücümüz birliğimizdir.
Birliğimiz zayıflayınca dirliğimiz kalmıyor.
Rahmetli annemin bir sözünü hiç unutmam:
‘Dirliksizlik ya mala ya cana!’ derdi.
Zaaflarımızla yüzleşmek zorundayız. Kaderi suçlamak çözüm değil!
Evet… Yangınlarla, depremlerle, sellerle, terör eylemleriyle çok vurulduk, vuruluyoruz; lakin inanıyorum ki birbirimizle çekişmeyi bırakır, her türlü aracı kullanarak önce biz birbirimizi vurmaktan vazgeçme iradesini gösterebilirsek; zayıf bırakılan yahut zayıf bıraktığımız yerlerimizi görerek yaralarımızı bir an önce sarabilirsek, kardeş olduğumuzu hatırlayabilirsek tarihimizden öğrendiğimiz gibi küllerimizdenyeniden ve daha güçlü doğacağız.
Buna hiç şüphem yok.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/17 Ağustos 2021