İslam’ı dert edinen her Müslüman’ın, her alnı secdeli siyasetçinin, bürokratın, hocanın, akademisyenin, her İslami STK yöneticisinin ve İslam adına iş yaptığını söyleyen her Müslüman’ın, hep birlikte büyük bir ibadet bilinciyle kafa patlatırcasına düşünmemiz gereken en önemli soru, bugün yüzde doksan dokuzu Müslüman olan toplumumuzun yüzde kaçı “İslam’ı bir umut” olarak görüyor sorusudur.
Ekonomik, sosyal, siyasi, uluslararası ve ahlaki krizlerimizin ancak İslam tarafından çözülebileceğine dair toplumun yüzde kaçının inancı var? Camide namaz kılan Müslümanları, tesettürlü hanımları, alnı secdeli bürokratları, sakallı tüccarları, İslami ilimler tahsil eden gençleri, hâsılı İslam’ı referans aldığını iddia edenleri bu toplumun yüzde kaçı umut olarak görüyor?
Ailemizden, akrabalarımızdan, dostlarımızdan, komşularımızdan kaç kişi “Evet bizim tüm sorunlarımızı İslam çözer. İslam olmadan ekonomi düzelmez, İslam olmadan krizler bitmez” diyor?
Faiz, kredi kartı ve borç batağında inleyen garipler, dükkânının kirasını veremeyen esnaflar, çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayamadığı ve ailesini geçindiremediği için intihar eden babalar, elektrik ve su faturasını ödemek için erkeğin bile kaldıramayacağı işlerde çalışıp çocuğunun büyüdüğünü göremeyen analar, İslam’ı bir çıkış yolu, bir umut ve sorun çözücü olarak görüyorlar mı?
Elinden tutan birini bulamadığı için suçsuzluğunu ispatlayamayan ve hapishanelerde unutulan mazlumlar, bir dayısı, tanıdık bir makam sahibi olmadığı için adalete susamış, hakkını bile arayamayan garipler İslam’ı umut olarak görüyorlar mı?
Rüşvetten, yolsuzluktan, torpilden, iltimastan, kul hakkından, adaletsizlikten bıkmış kitleler, adeta kördüğüm olmuş sosyal, ekonomik ve siyasi sorunlardan bunalmış yığınlar, bu işi çözse çözse İslam’a göre hareket eden Müslümanlar çözer, yani İslam çözer diyebiliyorlar mı?
Çoluk çocuğuna söz geçiremeyen anne-babalar, dayak yiyen, işkence gören kadınlar, evlenecek maddi imkânı olmayan gençler, yuvasını kurtarma derdinde olan eşler, kahvehane köşelerinde gelecek kaygısıyla kıvranan işsizler, ezilmişler, yoksullar, varoşlar, zulme uğramışlar, hak arayanlar İslam’ı umut olarak görüyorlar mı?
Eğer Müslüman bir toplum, İslam’ın yerine umut olarak bitmiş, tükenmiş, çürümüş, insanlığa zulümden başka bir şey verememiş ideolojilere doğru koşuyor ve onları umut olarak görüyor, heyecanlanıyor, umutlanıyorlarsa vay bizim halimize…
Eğer böyleyse, elimizdeki bunca nimete ve imkâna rağmen İslam’ın ve Müslümanların umut olma özelliğini kendi ellerimizle katletmişiz demektir. Bugün tüm siyasi ve politik çekişmeleri, itikadi ve ilmi tartışmaları, cemaatsel ve tarikatsal farklılıkları bir kenara bırakıp umudu yani aziz İslam’ı sadece ve yalnızca İslam’ı, tüm saflığıyla ve berraklığıyla topluma ulaştırmak en büyük Müslümanlık görevimiz olmalıdır.
Bu İslam, sömürüye, haksızlığa ve adaletsizliğe göz yuman bir İslam değil, cahiliye döneminde diri diri gömülen kız çocuklarına umut olan hakiki İslam’dır. Bu İslam, küçücük yavrusu kucağından sökülüp toprağa gömülen çaresiz annelere umut olan gerçek İslam’dır. Bu İslam, bir mal gibi alınıp satılan kadınlara umut olan İslam’dır. Bu İslam, zulüm ve işkence altında inleyen kölelere özgürlük ve umut olan İslam’dır. Bu İslam, malı gasp edilen, alacağı verilmeyen, adalet arayan tüccara bereket ve umut olan İslam’dır. Bu İslam, tefecilerin pençesinde inleyen gariplere, sömürülenlere, ezilenlere, horlananlara umut olan İslam’dır.
İşte bu İslam’ın diriltici soluğu, heyecanlandırıcı ruhu, umut verici potansiyeli ve kriz çözücü özelliği tıpkı Asr-ı Saadet’te olduğu gibi bugün de her eve, her mazluma, her yetime, her garibe, her ezilene, her sömürülene ulaşmadıkça İslam ve Müslümanlar umut olamazlar. İslam’ı talep eden, İslam’ı arzulayan, tek çıkış yolu olarak İslam’ı gören bir nesil yetişmedikçe tüm umutlar boşa çıkar. Çünkü İslam’ın umut olmadığı bir toplumun gelecek umudu da yok demektir.